2009 Chandra Görüntüleri Ekim ve Eylül







22 Ekim 09
JKCS041
Dünya'dan 10,2 milyar ışık yılı uzaklıktaki galaksi bulutsu









06 Ekim 09
NGC 6240

Dünya'dan 330 milyon ışık yılı uzaklıktaki bir galaksi










22 Eylül 09
Galactic Center Galaktik Merkez
Dünya 'dan 26.000 ışık yılı uzaklıkta yer alan 900 ışık yılı ile oluşturulan 400 görüntü mozaiği





14 Eylül 09
Hydra A


Dünya 'dan yaklaşık 840 milyon ışık yılı uzaklıkta bir galasi bulutsu.
Devamı...>>

2009 Chandra Görüntüleri-Aralık ve Kasım -



10 Aralık 09
NGC 6872 Dünyadan 18 milyon ışık yılı uzaklıkta ,çarpışan galaksi çiftidir.








23 Kasım 09
Crab Nebula Yengeç Nebulası ( görüntüsü önceki yazımda var)

Yerden görülen yaklaşık 1000 yıl önce patlayan bir yıldızın kalıntısıdır.


10 Kasım 09
Galactic Center Galaksi Merkezi (görüntüsü önceki yazımda var)
Samanyolu merkezi Yeryüzünden yaklaşık 26 000 ışık yılı uzaklıktadır.


04 Kasım 09
Cassiopeia A

Samanyolunda merkezinde nötron yıldızı bulunan bir süpernova kalıntısıdır

Devamı...>>

GEÇMİŞTEN GELEN IŞIK


Nisan'da NASA'nın Swift uydusu, bir gamma ışın infilakı tespit ettiğini açıkladığı bir mesaj gönderdi; ışınlar çok uzak bir yıldızın hayatının bittiğinin göstergesi olan şiddetli bir patlamanın kalıntılarıydı. O zamandan beri gök bilimciler yeryüzündeki teleskopları kullanarak kızılötesi ışık patlamalarının spektrumunu ölçüyor ve yıldızın dünyaya uzaklığını tahmin etmeye çalışıyor. Yıldızlara baktığınız zaman, aslında geçmişten gelen ışıklara bakıyorsunuz. Bu gamma ışığı infilakı, resmi adıyla GRB 090423, aslında gezegenimizde tespit edilebilen en uzak ve en eski gökcismi; 13,1 milyar yıl öncesine ait. Bir başka deyişle, evrenin oluşum teorisine kaynaklık eden Big Bang'den sadece 630 milyon yıl sonra meydana gelen bir patlamanın kalıntıları bunlar. Bu ışığın bize gelişinin bu kadar uzun sürmesi, evrenin genişlemesinden kaynaklanıyor. Işığın uzunluğu ki, buna kırmızıya kayma denir, ne kadar fazla olursa obje o kadar uzak demektir. Bir önceki en uzak obje, kırmızıya kayması 6,96 olan bir galaksiydi. Kırmızıya kayması 8,2 olan GRB 090423, gözlemcilere ışığın aşırı kırmızı noktası olarak göründü. Bu patlama gerçekleştiğinde, gezegen bugün olduğundan dokuz kat daha küçüktü. Zamanın bu kadar uzağındaki gizli yerin teoride keşfedilmesi olayın bir boyutu. Bir diğeri de onların ışık patlamasına tanıklık etmek. GRB 090423 hepimizi hayal gücümüzün sınırlarını kaldırmaya davet ediyor. O uzaklıktan dışarı baktığımızı hayal ediyoruz ve biliyoruz ki bizim kendi keşfimiz hala 13 milyar yıl gelecekte yatıyor

Devamı...>>

Galaksi Merkez Bölgesinin Gözlemi


DAY 2009 kutlamalarında NASA nın Büyük Gözlemevleri ; Hubble Uzay Teleskopu, Spitzer Uzay Teleskopu ve Chandra X-ışın Gözlemevi Samanyolu Galaksinin merkezi bölgesi hakkında ortak bir görüntü elde ettiler.

Bu spektral görüntüde , kızılötesi ve X ışını ile galaktik merkezi yakınlarında tozların arasından şiddetli ve aktif olarak gözlendi.

Merkezde parlak beyaz bölgede Sagitarrius A yer almaktadır. tıpkı açısal genişlikte 1.5 derecelik dolunay kadar görüntü vermektedir.

Her teleskop farklı renkte görüntü vermektedir:

- Sarı renk , Hubble ile yakın kızılötesidir. Burası yüksek enerjili bölgedir ve yüz binlerce yıldızın doğum evidir .

- Kırmız renk ,Spitzer ile kızılötesidir. Yıldızlardan salınan radyasyon ve rüzgarlar parlayan toz bulutları ve küresel filamentleri ile karmaşık yapıyı sergiler.

- Mavi ve mor renkler ,Chandra ile X- Işınıdır. X-ışını salınımı, galaksi merkezindeki yıldız patlamaları sonucu çok yoğun kütleli kara delikten, milyonlarca derecedeki ısınan gazdan dolayıdır .

Parlak mavi kabarcıklar ise ; içinde bir nötron yıldızı ya da kara delik bulunduran çift yıldız sisteminden salınmaktadır.
Tüm bu görüntüler bir araya getirilince , galaksinin gizemli merkezi hakkında bilinen en detaylı görüntü kompoziyonu vermektedir.

Devamı...>>

Bir Kozmik İkon Yengeç(Crab) Nebulası


1054 yılında yeryüzünden Taurus kümesinde bir yıldızın ölüm spektrumu gözlendi.

Şimdi yaklaşık bin yıl kadar sonra patlama sonrası yüksek enerjili parçaçıklar salarak çok yoğun bir cisim haline dönen yani nötron yıldızı olarak bilinen Yengeç (Crab)Nebulasıdır

Chandra uydusu X ışın verileri ile kozmik jenaratör gibi çalışan ve üretiği enerji miktarı 100 000 güneş kadar olduğuna dair hakkında belirgin ipuçları vermektedir.

Bu bileşik görüntüler veri olarak , NASA nın üç tane Büyük Gözlemevi (Great Observatories ) tarafından kullanılmaktadır.

Chandra X-ışın görüntüleri mavi, Hubble Uzay Teleskopu görünür bölgede kırmızı ve sarı ve Spitzer Uzay Teleskopu kızılötesi görüntüleri mor renktedir.

X-ışın görüntüsü alınan bölge diğerlerine göre daha küçüktür çünkü çok yüksek enerjili elektronlar yayılmaktadır ve çok hızlı davranarak salınım yaparlar daha düşük enerjili olan görünür ve kızılötesi bölgelerdeki elektronların salınımı daha yavaştır.

Diğer değişik teleskoplarla birlikte , Chandra Yengeç( Crab )Nebulasının bilinmeyen kayıp hayatı /geçmişi hakkında bilgi vermeye devam etmektedir .

Yengeç (Crab )Nebulası üzerinde en fazla çalışılan gök cismi olduğundan dolayı,bu onu kozmik ikon yapmaktadır.

Devamı...>>

UZAY YELKENLİSİ


Bir sene sonra, dünyanın 800 kilometre üzerinde, bir roketten ekmek büyüklüğünde bir kutu fırlayacak. Bu kutu hava boşluğunda ay kadar parlak ama ondan biraz daha belirgin dört yelken açacak. Sonra yavaşça güneş ışığıyla beslenen yelkenleriyle yıldızlara doğru yol almaya başlayacak. LightSail-1 isimli bu uzay aracı, en fazla birkaç saat havada süzülerek birkaç kilometre tırmanacak. Denizcilerin yüzyıllar boyu yerkürenin rüzgârlarıyla okyanusta yol aldığı gibi, bu uzay aracı da yıldızların rüzgârıyla uzayda yol alacak. Uluslararası uzay topluluğu Planetary Society'nin başkanı Louis Friedman, "Işıktan güç alarak uzayda yolculuk yapmak, bizi bir gün yıldızlara çıkaracak tek teknoloji" diyor.Princeton Üniversitesi İleri Araştırma Enstitüsü'nden Freeman Dyson, "Yelkenlerle yolculuk, evrende dolaşmanın harika bir yolu. Ama uygulanabilir hale gelmesi için uzun zaman gerekir" diyor. Güneş yelkeni itici gücünü, ışığın enerjinin yanı sıra ivme de taşıdığı gerçeğinden alıyor. Güneş yelkenini harekete geçiren kuvvet, zayıf olarak nitelenemezse de hafif bir kuvvet. Ancak en fazla birkaç dakikalığına ateşleme yapabilen bir roketin aksine sürekli bir kuvvettir. Bir gün yeterli büyüklükte bir yelken (örneğin bir kenarı 15 km uzunlukta) yapılırsa, bu yelken saatte binlerce kilometre hıza ulaşarak güneş sisteminin bir ucundan diğer ucuna 5 yılda ulaşabilir. Güçlü bir lazer ışınıyla da yelkenler başka bir yıldız sistemine 100 senede ulaşabilir. Ama Friedman, insanları Mars gibi bir yere yelkenle göndermenin çok uzun süreceğini ve onları çok fazla radyasyona maruz bırakacağını söyledi. Uzay aracını hafif tutmak için bir tür kozmik uçurtmaya benzeyecek taşıt 200 sene sonraki teknolojimizle bile ancak ya robotları ya da sadece kromozomlarımızın kopyalandığı bir çipi taşıyabilecek. Prensipte, güneş yelkenleri normal yelkenlerin yaptığı her şeyi yapabilir. Örneğin rüzgâra göre yön değiştirebilir. Diğer uzay araçlarının aksine, güneşin çekimini dengeleyerek havada asılı kalmak için güneş basıncı kullanan güneş yelkeni, yerçekimine karşı koyan bir makine görevi görebilir. Ve elbette tonlarca roket yakıtı taşıması gerekmez. Bunlar uzun vadede gerçekleşecek hayaller.

Devamı...>>

Kuşadası Astronomi Öğretimi Sempozyumu Sonuç Bildirgesi

Geçtiğimiz ay Kuşadası'nda Rahime Bilici İlköğretim Okulu, İlçe Milli Müdürlüğünü ve Kuşadası Beledeyesi'ni de yanına alarak bir sempozyum düzenledi. Sempozyumda ülkemizdeki Astronomi Öğretimi genel hatlarıyla tartışıldı. Sempozyuma ilişkin raporda yayınlandı. Biz de bu sayfadan raporun yayınlanmasının uygun olacağını düşündük. İşte sempozyum raporu:

İLK VE ORTAÖĞRETİMDE ASTRONOMİ EĞİTİMİNİN YAYGINLAŞTIRILMASI SEMPOZYUMU SONUÇ BİLDİRGESİ

Uluslararası Astronomi Birliği (IAU), Galileo Galilei'nin teleskopla yaptığı ilk gökyüzü gözleminin 400. yıldönümü olması sebebiyle 2009 yılını Dünya Astronomi Yılı (DAY2009) ilan etti. UNESCO bu çağrıya ortak oldu ve Birleşmiş Milletler 2007 yılı sonunda aldığı kararla DAY2009’u kabul etti ve ülkelere bu doğrultuda çağrı yaptı.

2009 Dünya Astronomi Yılı tüm dünyada kapsamlı etkinlikler ile kutlanmaktadır. Bu bağlamda, Astronomi bilimindeki gelişmelerin paylaşılması yoluyla toplumun genelinde bilimsel bilincin geliştirilmesi, bilim eğitiminin iyileştirilmesi ve desteklenmesi, gökyüzüne ve dolayısıyla doğaya olan ilginin ve merakın arttırılması ve bilim insanları arasındaki cinsiyet dengesinin teşvik edilmesi, DAY2009’un en önemli amaçlarını oluşturuyor.

Ülkemizdeki DAY2009 etkinliklerini Türk Astronomi Derneği koordine ediyor. Bu etkinliklerden biri olarak, 24–25 Ekim 2009 tarihleri arasında Rahime Bilici İlköğretim Okulu tarafından Kuşadası’nda, Kaymakamlık, İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ve Belediye’nin katkılarıyla, değişik il ve ilçelerden Fizik, Matematik, Fen ve Teknoloji öğretmenleri ve Ankara Üniversitesi, Ege Üniversitesi, İstanbul Kültür Üniversitesi, Türk Astronomi Derneği ve TÜBİTAK Ulusal Gözlemevinden gelen Öğretim Üyelerinin katılımıyla “İlk ve Ortaöğretimde Astronomi Eğitiminin Yaygınlaştırılması Sempozyumu” gerçekleştirilmiştir.

Bu sempozyumda, Fen Bilimleri derslerinde yer alan Astronomi konularının ve seçmeli Astronomi dersi konularının doğru bilgilerle daha bilinçli ve uygulamalı anlatımını sağlamak, bu konuda yaşanan sorunları belirlemek, çözüm önerileri getirmek ve ortak bilgi paylaşım ağı oluşturmak temel amaç olmuştur.

Ülkemizde Amatör Gökbilimin hızla yayılıyor olması, öğretmenlerin buna öncülük etmesi, bilimsel bilincin arttırılması, bilime ilgi duyma ve bilimi sevme adına sevindirici gelişmelerdir. BM ve UNESCO’nun bilimi sevdirme ve yayma konusunda gökbilimi araç olarak kullanması, SBS ve ÖSS sınavlarında gökbilim sorularına yer verilmeye başlanması, Astronomi ve Gökbilim eğitiminin önemini artırmıştır. Bunun sonucunda birçok okulda, seçmeli Astronomi dersleri okutulmaya başlanmış, okullarda astronomi toplulukları–kulüpleri kurulması artmıştır.

Bu gelişmeler ışığında hazırlanan “İlk ve Ortaöğretimde Astronomi Eğitiminin Yaygınlaştırılması Sempozyumu”nun konuları aşağıdaki gibi belirlenmiş ve uygulanmıştır.

• İlk ve Orta Öğretimde günümüzdeki ders içeriklerinde Astronomi konularının yeri, işlenişi ve uygulamadaki sorunlar,
• Orta öğretimde seçmeli "Astronomi ve Uzay Bilimleri" dersi içeriğinin tanıtılması,
• Ülkemizdeki astronomi çalışmaları kapsamında Bölüm ve Gözlemevlerinin tanıtılması ve yapılan çalışmalar,
• Güneş Sistemimizi ve Evreni tanımaya yönelik sunumlar,
• Teleskoplarla gökyüzü gözlemi.(Galileo Gecesi kapsamında halka yönelik olarak)
• Basit teleskop yapım teknikleri.
• Amatör astronomların çalışmaları.

İki gün süren sempozyumda akademisyenlerin sunumları yanı sıra öğretmenlerin bu konularda karşılaştıkları sorunları, eksiklikleri ve beklentilerini dile getirdikleri özel söyleşi ve paneller de gerçekleştirilmiştir.

Sempozyum sonunda ortaya çıkan saptama, görüş ve öneriler aşağıya sıralanmıştır.

• Fizik dersi içinde genel olarak tüm konuların işlenişinde Astronomi ile bağlantı kurulabileceği, evrendeki cisimlerin yeryüzünde kurulamayacak birer fizik laboratuarı olduğu gözardı edilmemelidir.

• İlköğretimde astronomi konuları Fen ve Teknoloji dersleri içine 7. sınıfa kadar yayılmıştır.
Ortaöğretimde ise, 11. sınıf Fizik dersi içinde “Yıldızlardan Yıldızsılara” ünitesi içinde çok yoğun bilgi yüklü olduğu görülmektedir. Aradaki sınıflarda astronomi neredeyse yoktur. Bu önemli bir eksikliktir. Eğitimin sarmallık ilkesine göre Astronomi konuları bu dersler içersinde tüm yıllara yayılmalıdır.

• Çok önemli bir saptama olarak, bu dersleri vermekle yükümlü öğretmenlerimizin astronomi konusundaki bilgilerinin çoğunlukla yetersiz olması ya da hiç olmamasıdır. Öğretmen yetiştiren kurumlarda öğretmenlik formasyonu verilirken astronomi öğretmeye yetecek bilgiler içeren derslerin olmadığı ortadadır. Son yıllarda, bazı üniversitelerde öğretmen adayları için açılan astronomi derslerinin bu konuda yetkin olmayan kişilerce verildiği de belirtilmiştir. Bu sorunun çözümü, Eğitim Fakültelerinde bu tür derslerin açılması, bu dersleri astronomların vermesidir. Görev yapan öğretmenlerimizin bu eksiklikleri de MEB’ce hizmet içi eğitim kapsamında üniversitelerden alınacak öğretim üyesi desteği ile kapatılmalıdır.

• Çocukların merak dürtüleri küçük yaşlarda başlar, yapılan etkinliklerde de bu durum açıkça gözlenmektedir. Astronomiye, gökyüzüne küçük yaşta duyulan merak ve ilgi, okullarda bu konulardaki eksiklikler nedeniyle daha sonra azalmaktadır. Özellikle ilköğretim öğrencilerine uygulamalı olarak bu konuların işlenmesi, bilimin sevilmesini, temel bilimlere yönelme ve ilginin artmasını sağlayacaktır. Geçmişte, Amerika Birleşik Devletlerinde STAR projesi bu amaçla uygulanmış ve çok olumlu sonuçlar elde edilmiştir. Bu amaçla Astronomi kulüpleri kurulması teşvik edilmelidir, okulların teleskop edinmelerine olanak sağlanmalıdır. Evreni doğrudan gözlem yaparak tanımanın vereceği artılar gözardı edilmemelidir.

• Milli Eğitim Bakanlığının web sitesinde, Fen ve Teknoloji dersinin işlenişinde öğretmenlere destek olarak önerilen (skoool.meb.gov.tr gibi) bazı sayfalarında, bir kitap yazım kılavuzunda kaynak gösterilen bazı web sitelerinde, astronomi konularında ciddi yanlışlar yapıldığı gözlenmiştir. Bu örnekler çoğaltılabilir. Bu tür durumların denetlenmesi, eksiklerin giderilmesi için üniversitelerimizin astronomi bölümü öğretim üyelerinden yararlanılmalıdır.

• İlk ve ortaöğretimde, genel olarak halk arasında, en çok merak edilen konular astronomi konuları ve evrendir. Disiplinlerarası bir bilim olan astronominin temel bilimleri tabana yaymada çok etkili olduğu bir gerçektir. İlköğretim çağı çocuklarının en çok ilgi duyduğu ve en çok soru sorduğu bilim dalı astronomi ve gök olayları olması bu bilim dalının çocuklar için ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Buna göre, Astronomi hem ilköğretim hem ortaöğretim düzeyinde okul ders içeriklerinin bir parçası olması gerekmektedir. Bu konuda Uluslararası Astronomi Birliği’nin kararlarına vurgu yapılarak, özellikle ilköğretim 1.kademede her sınıf seviyesine uygun haftalık ders programına 1 saat astronomi dersi yerleştirilmesi yararlı olacaktır.

• Seçmeli Astronomi ve Uzay Bilimleri dersinin yeni ders içeriklerinin tanıtılması sürecinde özellikle üniversitelerin Astronomi ve Uzay Bilimleri bölümlerinden yararlanılmalıdır. Bu amaçla yapılacak hizmet içi eğitim seminerlerine mutlaka akademisyen astronomlar davet edilmelidir. Mevcut görev yapan öğretmenler arasında bu dersi verecek öğretmenlerin gönüllü olmaları daha doğru olacaktır. Buna olumsuz bir örnek olarak, Ortaöğretim Genel Müdürlüğünce Ağustos 2009 da Mersin’de yapılması planlanan, ancak yeterli başvuru olmadığı gerekçesiyle iptal edildiğini öğrendiğimiz 692 sıra nolu Astronomi ve Uzay Bilimi Dersi Öğretim Programlarını Tanıtma Semineri’nde olduğu gibi pilot okullardan öğretmen seçme yerine ülkenin her yerinden gönüllü olacak öğretmenlerin belirlenmesi daha doğru olacaktır.

• Bilim farkındalığını sağlamak öğretmenlerimizin görevi olmalıdır. Bu amaca hizmet edecek en geniş ve en uygun bilim dalının disiplinlerarası bir Temel Bilim olan Astronomi olduğu gerçeğinden yola çıkarak tüm okullarımızda Fen ve Teknoloji, Sosyal Bilgiler, Fizik, Matematik ve Coğrafya öğretmenlerinin ilgili müfredat konularını işlerken Astronomi ile bağlantı kurmaları, gökyüzü gözlemlerine katılmaları önerilmeli, teşvik edilmelidir. BM ve UNESCO programlarında (DAY 2009 programları ve uygulamaları)bu yönde önerileri bulunmaktadır.

• Özellikle 2009 Dünya Astronomi yılı olması nedeniyle yapılan etkinliklere okulların ve öğrencilerin katılması, katkıda bulunması konusunda “Milli Eğitim’den izin alınması “ sorunu çok fazla yaşanmıştır. Özellikle Üniversitelerin, Türk Astronomi Derneği gibi akademik kurumların yaptığı ve desteklediği etkinliklere öğretmenlerin katılımı konusunda genel bir izin tüm okullara yazılmalı ve bu tür etkinliklere katılım, katkı ve düzenleme konuları teşvik edilmelidir.

• Türk Astronomi Derneği tarafından yürütülmekte olan, öğretmenlerin eğitimine yönelik toplantı, sempozyum, iletişim ağları, eğitim seminerleri gibi küresel etkinliklerden oluşan “Galileo Öğretmen Eğitim Programı” Milli Eğitim Banklığımızca desteklenerek projenin daha hızlı ve etkin sonuç vermesine katkı sağlanmalıdır.

• Seçmeli Astronomi ve Uzay Bilimleri derslerinin birçok okulda seçilmesine karşılık bu derslere giren öğretmenlerin Astronomi anlatmak yerine Fizik ya da Matematik konuları işledikleri bilinmektedir. Bunda öğretmenlerimizin astronomi bilgi eksikliği de etken olmaktadır. Okullarımızın sadece SBS veya YGS-LYS ye öğrenci hazırlayan kurumlar olmamalıdır. Öğrencilerin en büyük doğal laboratuar ortamı olan gökyüzü ve uzay konularında bilgi eksiklerinin giderilmesi anlamında, bu derste müfredata uygun olarak sadece Astronomi konuları işlenmelidir.

• Okullar, Astronomi konularında uygulama yapmaları, bilimin-bilimsel çalışmaların nasıl yapıldığını yerinde görmeleri, gözlem yapabilmeleri açısından yakın bölgelerdeki (Ege Üniv., Ankara Üniv., İstanbul Üniv., Çanakkale 18 Mart Üniv., Samsun 19 Mayıs Üniv. ,ODTÜ, Kayseri Erciyes Üniv., TÜBİTAK Ulusal Gözlemevi, Denizli Nalân Kaynak Anadolu Lisesi gibi devlet lisesi yanısıra birçok özel okulda kurulu olan ) “Gözlemevlerine” geziler düzenlemeli, Milli Eğitim İl Müdürlükleri bu tür etkinlikleri teşvik etmeli, izin vermelidir.

• Kentlerimizin modernleşme adına hızla bilinçsiz ışıklandırma yaptıkları görülmektedir. Kullanılmayan, boşa giden enerji olarak tanımlanabilen ışık kirliliğinin sonucu parasal kayıplar da çok büyük olmaktadır. Belediyelerimizin ışık kirliliği yönünden uyarılmasının gerektiği her panelde, konferansta veya sempozyumda dile getirilmektedir. İnsanların gökyüzüne baktıklarında o muhteşem güzelliği ne yazık ki göğü aydınlatan ışıklar yüzünden görülememektedir. Bu olumsuz durumun giderilmesine yönelik olarak toplum bilinci oluşturmak için belediyelerimiz, okullar ve Milli Eğitim Müdürlüklerimiz işbirliği içinde doğru aydınlatma ve tasarruf konulu ortak çalışma yapmaları hem Astronomi adına hem de enerji tasarrufu adına yararlı olacaktır.

• DAY2009 kapsamında ülkemizde yapılan çok sayıda etkinlikte (bkz. www.tad.org.tr www.astronomi2009.org ), özellikle ilköğretim öğrencilerinin, her yaş ve meslek grubundan halkın ilgisi çok büyük olmuştur. Ülkemiz, nitelik ve nicelik olarak yaptığı etkinlikler ile dünya ülkeleri arasında önemli bir yer almaktadır. Bunlara bir örnek olarak; İstanbul Kültür Üniversitesi tarafından yüzden fazla öğretmen bir araya getirilmiş, bir hafta içinde 15 cm çaplı teleskop aynası ve birer teleskop yaptırılmıştır. Bu teleskoplar, öğretmenler tarafından okullarında kullanılmaktadır. Bu tür etkinlikler sürdürülecektir.

• Özellikle yukarıda sayılan gerekçeler dikkate alınarak uygulamalar ve etkinlikler yapıldığında, toplum bilinci oluştuğunda, bilgi eksikliğinden kaynaklanan astroloji, falcılık, kıyamet tellallığı, ufoculuk, büyücülük vb toplumu zehirleyen olumsuzluklar ortadan kalkacaktır. Bu da önemli bir sonuç olarak gözardı edilmemelidir.

Sempozyum Sonuç Bildirgesini Hazırlayanlar:

Prof.Dr. Dursun KOÇER-- İstanbul Kültür Üniversitesi Rektörü
Prof.Dr. Ethem DERMAN-- Ankara Üniv. Astronomi ve Uzay Bilimleri Böl. Bşk.
Prof.Dr. Serdar EVREN-- Ege Üniv. Astronomi ve Uzay Bil. Böl. Bşk.
Prof.Dr. Zeki ASLAN-- İstanbul Kültür Üniversitesi Fizik Bölümü
Prof.Dr. Zeynel TUNCA-- Ege Üniv. Gözlemevi Uyg. ve Araşt. Merk. Müd.
Mert KOÇER-- Fen ve Teknoloji Öğretmeni
Pelin ÖZTÜRK-- Matematik-Astronomi Öğretmeni
Tahsin DEMİRCİLER-- Fizik Öğretmeni
Ümit Fuat ÖZYAR-- Fizik Öğretmeni
Vesile DEĞERLİER-- Fen ve Teknoloji Öğretmeni

Devamı...>>

Evrendeki Bilinen En Uzak Nesne

Merkezdeki kırmızı nokta GRB-090423'ü gösteriyor.

Gökbilimciler Ulusal Bilim Vakfı Radyo Teleskobunu kullanarak (VLA) çok uzaklardaki nesneler hakkında ve dolayısıyla da evrenin oluşumu hakkında bilgi sahibi oluyorlar. Gama ışını parlaması (GRB) olarak bilinen olay aslında devasa bir yıldız patlamasıdır.

23 Nisan'da Dünya'dan 13 milyar ışık yılı uzaklıktaki bir patlamayı NASA'nın Swift uydusu saptamıştı. Bu uzayda bilinen en uzak nokta olarak kayıtlara geçti. Çünkü söz konusu patlamayı oluşturan nesne evren henüz 630 milyon yıl yaşındayken oluşmuş. Bu da evrenin şu anki yaşının dörtte biri zamanına denk geliyor.

Ulusal Radyo Gözlemevi'nden Dale Frail: "Bu patlama ile evrenin erken dönemine ilişkin kanıtlar elde ediliyor ve o zamandan bu zamana evrenin yapısında köklü değişiklikler olduğu ortaya çıkıyor. Geçmiş dönemde oluşan yıldız ve ilk gökadalarla başlayan değişimler devam ediyor. Görülen patlama eski bir nesnenin patlamasıdır " diyor.
VLA-Çok Büyük Anten Dizisi

Tüm dünyadaki gökbilimciler GRB-090423 (GRB, gama ışını patlamasıdır. Yandaki rakamlar ise patlamanın keşfedildiği tarihi yıl/ay/gün olarak belirler) keşfedildiğinden bu yana verileri incelemekle uğraşıyorlar. VLA, ilk günkü keşfin ardından geçen birinci haftanın sonunda nesneden gelen radyo dalgalarını kaydetti. Ancak bu kayıtlardan iki ay sonra nesne birden gözden kayboldu.

Bilim insanları patlamanın yüksek enerji içerdiğini ve küresel boyutta bir patlama yapan orta boy bir yıldızın çevresini saran ve genişleyen homojen ince bir gazın oluştuğunu belirledi.

Gökbilimcilere göre evrenin ilk zamanlarında oluşan yıldızlar günümüz yıldızlarından daha farkıydı. Daha parlak, daha büyük ve daha sıcaktılar. Bu bilgiyi test etmek için ancak GRB-090423 gibi çok uzaklardaki parlamalarla gerçekleşebiliyor.

2012'de tamamlanması planlanan ALMA (Atacama Büyük Milimetrik ve Milimetre altı Anten dizisi) ve ELMA (Genişletilmiş Çok Büyük Anten dizisi) ile bu tür patlamalar daha yoğun bir şekilde incelenebilecek.

Kaynak: Ulusal Radyo Astronomi Gözlemevi

Devamı...>>

Avcı Göktaşı Yağmuru Bugün

Bugün gece Avcı (Orion) Takımyıldızı'nın doğuşuyla birlikte göktaşı yağmuru da başlayacak. Dünya bir süredir Halley Kuyrukluyıldızının kalıntılarını bıraktığı bölgenin içinde bulunuyordu ve bugün bu bölgenin en yoğun olduğu alandan geçecek. Bölgeden geçerken saatte 20 dolayında göktaşı dünya atmosferinde yanarak "yıldız kayması" görünmesini sağlayacak. Havanın açık olduğu yerlerde bir miktar uykusuzluğa değer. Göktaşı yağmuru gece 23:00'dan sonra doğu ufku üğzerinden doğacak olan Avcı Takımyıldızı ile başlayacak ve Güneş doğana kadar güzel bir gökyüzü keyfi verecektir.

Halley kuyrukluyıldızının kalıntıları dünya atmosferine saatte 200 bin km dolayındaki bir hızla çarpacak. Avcı Göktaşı yağmuru yılın seyre değer en iyi göktaşı yağmurları arasında gösteriliyor. Aşağıdaki şemada Orion takımyıldızının hemen üstünde sarı ile yazılı Radiant, yağmurun merkezini göstermekte.


Devamı...>>

Herschel'den Bir Bölgenin Detaylı Görüntüsü

Herschel’in performansını ölçmek için yapılan testler sonucunda Samanyolu’nun bir bölgesinin daha önce görülmemiş detayları ortaya çıkarıldı. SPIRE/PACS fotometreleriyle gökada merkezine 60 derece yakınlıktaki bir alanda 2x2 derecelik alan içindeki takımyıldızların görüntüsü alındı. Bölgede görüş alanı içinde yoğun molekül bulutları göze çarpıyor. Daha önceki kızılötesi araçlarından farklı olarak Herschel, SPIRE ve PACS araçlarıyla alandaki yeni yıldız oluşumları da bulunabiliyor. Ortaya çıkan görüntülerle, gökada düzlemindeki soğuk yapının önceden bilinemez ölçüde son derece zengin molekülleri barındırdığı görülüyor.

Aşağıda, sağdaki görüntü PACS ve soldaki görüntü SPIRE aracı ile alınmıştır. (Fotoğraflar: ESA/Herschel)



Yıldızlararası ortamdaki moleküller yoğunlaşarak yeni yıldızlar oluşturma eğilimine girmiş gibi görünmektedir. Gözlemler ile bu soğuk yapının içeriği, sıcaklığı, kütlesi gibi değerler ile yeni bir yıldız oluşturmak için çöken bir yapının olup olmadığı bulunabilecek. Herschel ile gökbilimciler yıldız oluşumları, Samanyolu ve yakın gökadalardaki yıldızlararası ortamdaki madde hakkında bilgi edinebilecekler.
Herschel, gelişmiş fotometresi, görüntüleme ve geniş bir alanı haritalayabilen tayf ölçeriyle çok yönlü bir gözlemevi gibidir. SPIRE/PACS paralel modu, Herschel’in en güçlü ve etkili gözlemsel araçlarından biridir. SPIRE ve PACS kameraları uzayı, aynı anda düzenli olarak taramaktadır. Herschel’in ömrünü uzatan helyum soğutucusu sayesinde de teleskop farklı araçlarını kullanarak farklı dalga boylarında aynı bölgeyi inceleyebilmektedir.

Kaynak: ESA-Herschel

Devamı...>>

Haumea’da Organik Bileşik Kuşkusu


Cüce gezegen Haumea’da çeşitli mineraller ve organik bileşik varlığı tespit edildi. Haumea çok küçük olduğundan ancak büyük teleskoplarla yolladığı ışığa bakılarak inceleme yapılabildi. Cüce gezegenin dönerken ışığındaki değişiklikler ölçüldü. Küçük ancak düzenli olarak kızılötesi dalga boyunda mavi ışığın göründüğü belirlendi. Bu karanlık nokta gökcisminin aldığı bir darbeden de görülebileceği biliniyor. Haumea Neptün’ün ötesindeki Kuiper Kuşağı’nda yer alıyor ve buzdan bir cüce gezegen. Bölgede bilinen Eris, Plüton ve Makemake'den sonraki dördüncü cüce gezegen.

Alınan ışık eğrilerinde iki farklı maksimum olduğunu belirleyen Belfast Üniversitesi’nden Dr. Pedro Lacerda bunun yüzeyde farklı bir bölgeyi gösterdiğini düşünüyor.




Eğrideki değişimi açıklayan yorumlardan biri de bu bölgenin mineral ve organik bileşikleri içerdiğiyle ilgilidir. Haumea’nın şaşırtan bir başka özelliği de dolanım süresidir. Haumea 3,9 saatlik dolanım süresiyle bu alanda bir rekorun sahibi. Ancak bu dönme hızı cismin yapısını bozmuş ve dairesel yapıdan eliptik bir yapıda olmasını sağlamıştır. Haumea 1000 km, 1600 km ve 2000 km’lik ebatlarıyla küresel bir yapıda değildir. Haumea’nın milyonlarca yıl önce aldığı bir darbe nedeniyle bu bölgeye geldiği düşünülüyor. Dönüş hızı ve şekli nedeniyle Haumea, Güneş ışığını da değişik parlaklılarda yansıtır. Yoğunluğu suyun yoğunluğunun 2,5 katıdır.

Elde edilen yeni bilgiler ve bu bilgilere karşı yapılan yorumların doğrulanması için 2010 yılını bekleyeceğiz. 2010 yılında ESA’nın Güney Amerika Birimi olan ESO yeni büyük bir teleskobu kullanıma açacak. Ancak o tarihten sonra cüce gezegenin yüzeyindeki kimyasal yapı hakkında net fikir elde edinilecek.

Kaynak: Universe Today

Devamı...>>

16 Yeni Ötegezegen


Son birkaç gün içerisinde 16 yeni ötegezegen keşfi haberi geldi. Şu anda Samanyolu içerisinde bildiğimiz 373 gezegen ve gezegen sahibi olan 315 yıldız bulunuyor. Bu sayılar şimdilik. Her geçen gün sayı artıyor. Gelelim bulunan gezegenlerin genel özelliklerine...

Bulunan 16 ötegezegenden en büyük kütleli olanı 15.5 Jüpiter kütleli (HD 149382-b) ve en küçük kütleli olanı ise 0.08 Jüpiter kütlesinde (HD 179079 b). Yıldızlarına olan uzaklıklarına göre de en yakın olanı 0.042 AB (WASP 16 b), en uzak olanı ise 3.6 AB (HD 87883 b) kadar uzaklıktaki yörüngelerde dolanıyorlar.

Gezegenlerden yalnız bir tanesi yaşamsal bölgede dolanıyor gibi görünüyor. (MOA-2008-BLG-310-L) Ama gezegende yaşamın olabileceğini söylemek için bile henüz çok erken. İlerleyen zamanlarda eminim gökbilimciler bu gezegenlere ilişkin detayları önümüze sereceklerdir. Bunun dışındaki gezegenler ya yıldızına çok yakın ya da yaşamsal alanın dışında bulunuyor.

Gezegenler:

WASP-16 b: Güneş benzeri bir yıldız olan WASP-16'nın çevresinde dolanan bir gezegen keşfedildi. Gezegen en az 0,85 Jüpiter kütleli ve Jüpiter'le aynı yarıçapta. Bu da gezegenin yoğunluğunun Jüpiter'den daha az olduğu anlamına geliyor. Gezegen yıldızından 0,042 AB (1 AB=150 milyon km, Güneş-Dünya uzaklığı) kadar uzaklıkta yörüngesinde bir turunu 3.12 günde tamamlayacak şekilde dolanıyor. Bu uzaklık Merkür-Güneş uzaklığından daha yakın bir nokta. Gezegen yıldızına neredeyse değiyor diyebiliriz. Böyle bir gezegende yaşamdan bahsetmek mümkün mü onu okurlara bırakıyorum...

HD 149382-b:Bizden 240 ışık yılı uzaklıktaki HD 149382 yıldızı bir mavi dev. Yıldızın kütlesi 0.41 Güneş kütlesinde. Yüzey sıcaklığı 35 bin K derece (K:Kelvin). Gezegeni ise oldukça büyük: en az 15.5 Jüpiter kütleli. Gezegen yıldızı çevresinde 2.3 günde dolanımını tamamlıyor.

MOA-2008-BLG-310-L b: Bizden 19500 ışık yılı uzaklıktaki Güneş benzeri yıldıza ait bulunan ilk gezegen. Jüpiter kütlesinin dörtte biri kadar kütleli olan gezegen yıldızına 1.25 AB kadar uzaklıkta bulunuyor. Gezegen mercek etkisi ile keşfedildi. Gezegen yıldızın yaşam bölgesi sınırları içerisinde yer alıyor. Gezegende yaşam olup olmadığıyla ilgili birşey söylemek için henüz çok erken.

HD 204313 b: Bizden 154 ışık yılı uzaklıktaki Güneş benzeri HD 204313 yıldızının çevresinde dolanan bir gezegen keşfedildi. Yıldızından 3 AB kadar uzaklıkta olan gezegen bir dolanımını 1930 günde tamamlıyor. Gezegen Şili'deki La Silla Gözlemevi'nin 1.2-m Euler teleskobuyla keşfedildi.

HD 171238 b: K tayf türündeki turuncu yıldız bizden 163 ışık yılı uzalıkta bulunuyor. 2.6 Jüpiter kütleli ve yıldızına 2.54 AB kadar uzaklıkta 1523 günlük yörünge dönemiyle dolanıyor. Gezegen Şili'deki La Silla Gözlemevi'nin 1.2-m Euler teleskobuyla keşfedildi.

HD 147018 b ve c : 140 ışık yılı uzaklıktaki 6 milyar yıl yaşındaki Güneş benzeri yıldızın iki gezegeni bulundu. İlk gezegen b, yıldızına 0.24 AB kadar uzaklıkta olup yıldızı çevresindeki dolanımını 44 günde tamamlıyor.

Diğer gezegen c, 6.56 Jüpiter kütlesinde ve yıldızından 1,92 AB kadar uzakta yer alıyor. Yörünge dönemi 1008 gün.

Her iki gezegende yıldızın yaşamsal alanı dışında yer alıyor. Bu nedenle yaşamın oluşması ve gelişmesi için uygun konumda değiller.

WASP-17 b: F tayf türündeki yıldız 1.2 Güneş kütlesinde ve 1.38 Güneş çapına sahip. Yıldız 3 milyar yıl yaşında. Gelelim gezegenine... Yıldıza ait bulunan ilk ve şimdilik tek gezegen Jüpiter'in yarı kütlesinde ancak çapı Jüpiter çapının 1.74 katı. Yani gezegenin yoğunluğu çok küçük. Suda batmayan gezegenlerden. Yıldızına çok yakın seyrediyor: 0,05 AB. Gezegen Doppler etkisi ile keşfedildi.

HD 32518 b: K tayf türündeki turuncu yıldız bizden 382 ışık yılı uzaklıkta bulunuyor. Bulunan gezegeni Merkür ile Venüs arasında denk gelecek bir yörüngede dolanıyor. En az 3 Jüpiter kütleli olan gezegen, yıldızın çevresindeki bir turunu 157 günde tamamlıyor.

HD 87883 b: Yine K tipindeki turuncu bir yıldıza ait gezegenin özelliklerini vereceğiz. Yıldız bizden 59 ışık yılı uzaklıkta yer alıyor. Yani diğer yıldızlara oranla daha yakınımızda bulunuyor. Gezegeni ilginç bir yörüngeye sahip. Dünya ile Jüpiter'in de ilerisi arasında eliptik bir yörünge çiziyor. 3.6 AB kadar yıldızından uzaklaşabiliyor. 2754 günde dolanımını tamamlıyor. Gezegen 1.78 Jüpiter kütleli.

HD 73534 b: 315 ışık yılı uzağımızdaki Güneş benzeri bir yıldız olan HD 73534 yıldızında bir gezegen keşfedildi. Gezegen 1.15 Jüpiter kütleli ve yıldızından 3.15 AB kadar uzaklıkta yer alınyor. Bu uzaklık Mars-Jüpiter arası bir yörüngeye denk geliyor. Yıldızı çevresindeki bir turunu 1800 günde tamamlıyor.

HD 86264 b: 236 ışık yılı uzaklıktaki F tipinde bir yıldızda gezegen bulundu. Gezegen bir ucu Venüs'te diğer ucu Jüpiter'de olan eliptik yörüngede dolanıyor. Gezegen 7 Jüpiter kütleli bir dev gezegen. Yörünge dönemi 1475 gün. Yıldızından en fazla 2.8 AB kadar uzaklaşabiliyor.

HD 30562 b: HD 30562 yıldızı bizden 86 ışık yılı uzaklıkta yer alan ve Güneş'ten büyük F tipinde bir yıldız. Gezegeni 1.29 Jüpiter kütleli, yıldızından 2.3 AB kadar uzakta ve bir turunu 1157 günde tamamlıyor.

11 UMi-b: 386 ışık yılı uzaklıktaki K tipindeki turuncu bir yıldızda gezegen bulundu. Yıldız Küçükayı Takımyıldızı'nda bulunuyor. Gezegen 10.5 Jüpiter kütleli, yıldızından 1.54 AB kadar uzaklıkta ve bir turunu 516 günde tamamlıyor. Gezegen dopple etkisi yöntemiyle keşfedildi.

HD 148427 b: 183 ışık yılı uzaklıktaki bir başka K tipindeki yıldızda daha gezegen bulundu. Gezegen aşağı yukarı Jüpiter kütlesinde: 0.96 Jüpiter kütleli. Dünya-Güneş uzaklığına denk gelen bir yörüngede dolanımını 331 günde tamamlıyor. Bu bizi hemen heyecanlandırmasın. Çünkü yıldızı Güneş çapının 3 katı kadar daha büyük ve kütlesi ise 1,5 Güneş kütlesi kadar. Yıldızın sıcaklığı Güneş sıcaklığına yakın:5000 K derece. Durum böyle olunca bu yıldızın yaşam alanı biraz daha uzak bir bölgeye den geliyor.

HD 179079 b: 207 ışık yılı uzaklıktaki Güneş benzeri bir yıldızda 0.08 Jüpiter kütleli (25 Dünya kütlesi) bir gezegen bulundu. Gezegen yıldızına oldukça yakın seyrediyor: 0.11 AB. Bu uzaklık Merkür'ün Güneş'e olan uzaklığından çok daha yakın (Merkür-Güneş uzaklığı 0.387 AB). Gezegen bir turunu 14,5 günde tamamlıyor.

Kaynak: Planet Quest
Türkçesi: Gezegen Avı

Devamı...>>

Planck Işık Toplamaya Başladı

Mayıs ayı başında tek roketle uzaya yollanan iki uydudan Planck, göreve başlıyor. Diğer uydu olan Herschel bir süre önce ilk fotoğrafı dünyaya yollamıştı.

ESA(Avrupa Uzay Ajansı) 14 Mayıs 2009'da Ariane 5 roketiyle iki uyduyu uzaya yollamıştı. Herschel uzay teleskobuyla alınan ilk görüntüler gökbilimcileri fazlasıyla memnun ettiği sıralarda Plkanck'da son bir manevra yaparak yörüngesine oturtulmuştu. Şimdi Planck ilk verilerini yollamaya hazırlanıyor.

Planck Uzay Teleskopu ise şimdiye kadar uzaya Büyük Patlamanın izlerini araştırmak için yollanan en hassas uzay aracı olacak. Araç kendi ekseni etrafında dakikada bir tur atacak şekilde tasarlandı. Planck Uzay Aracı ile;
- Mikrodalga arka alan ışınımı ölçümleri
- Hubble sabiti testleri
- Evren oluşum modelleri
deney ve testleri ile bilinmeze bir pencere açılması planlanıyor.

Devamı...>>

Arabacı'daki Çift Yıldıza Dikkat!

Önümüzdeki hafta içinde Amatör Gökbilimcilerin ilgiyle izleyecekleri, notlarını alacakları ve yaklaşık 2 yıl sürecek bir tutulma olayı gerçekleşecek. Bir yıldızın parlaklığı 0,8 kadir değerinde azalacak.

Yıldız, Arabacı (Auriga) Takım Yıldızı'nın parlak Capilla yıldızının yanında yer alan Epsilon Aurigae. Bu yıldızın özelliği belirli dönemlerde parlaklığını gözle görülür ölçüde değiştirmesidir. Aslında Epsilon Aurigae tek değil, bir çift yıldız. A0 tayf türünde ve toz diskinden oluşmuş daha sönük iki yıldızdan oluşuyor. Büyük yıldızın çapı Güneş çapının 100 katı kadar ve kütlesi Güneş kütlesinin yaklaşık 17 katı kadar.
Her 27,1 yılda bir yıldız çiftinin parlaklığı 3,0 ile 3,8 arasında değişim gösteriyor. Sönük yıldız bir toz bulutunun içerisinde yer alıyor. Burada birbirinin çevresinde dolanan iki yıldız olduğu düşünülmekte.



6 Ağustos 2009'da başlayacak olan tutulmada toz bulutu A0 tayf tipindeki ana yıldızı örtecek ve 15 Mayıs 2011'e kadar Epsilon Aurigae'nin parlaklığı 0,8 kadir azalacak.


Konuyla ilgili olarak AAVSO, haberin detayını içeren pdf dosyasına ve hposoft'a göz atabilirsiniz.



Devamı...>>

Ay Komploları

Aralarında bilim adamlarının da bulunduğu pek çok kişi, aslında Ay’a hiç inilmediğini, çekilen görüntülerin Hollywood’da, özel efekt uzmanları tarafından hazırlanan bir dekorda çekildiğini ileri sürdü.

İnsanoğlu bundan 40 yıl önce, 20 Temmuz 1969’da Ay’a ayak bastı. Ancak insanlık için büyük olan bu adımın ardından spekülasyonlar hiç bitmedi.

Aralarında bilim adamlarının da bulunduğu pek çok kişi, aslında Ay’a hiç inilmediğini, çekilen görüntülerin Hollywood’da, özel efekt uzmanları tarafından hazırlanan bir dekorda çekildiğini ileri sürdü. 1969 yılına kadar Sovyetler Birliği, uzaya ilk aracı, ilk canlıyı ve ilk insanı başarılı şekilde göndermeyi başarmıştı. Kuşkucular, uzay yarışında rakibinin gerisinde kalan ABD’nin arayı kapatmak için bu ‘filmi’ çevirdiğini iddia ediyor.

Geçen 40 yıl içinde bu iddiaya kanıt olarak pek çok şey gösterildi. Bu ‘kanıtlara’ ise bilim adamlarından ve NASA’dan açıklamalar geldi.

İşte ‘Ay’a iniş filminin’ en iddialı kanıtları ve bunlara getirilen açıklamalar şöyle:

TEORİ 1: BAYRAK NASIL DALGALANDI?
Ay’da atmosfer yok, dolayısıyla da rüzgar oluşmaz. Buna rağmen dikilen bayrak dalgalanıyor.

CEVAP:Bayrak, direğe dik bir kiriş tarafından tutturulmuştu. İlk dikildiğinde, bayrak dalgalanmadı yalnızca dikildiği sırada meydana gelen etki nedeni ile salınım hareketi yaptı. Videolarda, bayrağın salınımının astronotlar direği bıraktıktan kısa süre sonra durduğu da görülüyor. Bayrağın dalgalanıyor imajı veren görünümüne de depoda beklerken ya da araçtan çıkarılırken oluşan buruşukluklar neden oldu.

TEORİ 2: AYAK İZİ ÇOK BELİRGİN OLAMAZ
Aldrin’in ayak izin nem olmayan bir atmosferde yaş kuma basılmış gibi net görünüyor.

CEVAP:Ay yüzeyi silikat tuzuyla kaplı. Bu özel madde nedeniyle atmosfer olamayan Ay’da izler net görünür ve uzun yıllar muhafaza edilebilir. Astronotlar da yüzeyi “talk pudrası ya da ıslak kum gibi” diyerek tanımlamışlardı.

TEORİ 3: NEDEN KRATER OLUŞMADI?
16 milimetrelik filmde aracın oluşturduğu bir krater ya da dağılmış toz görüntüsü yer almıyor.

CEVAP:Aracın inişi kolaylaştırmak için kullandığı ileri itişli iniş sistemi, yere inmeden önce kesildi. Bu nedenle aracın iniş sistemi sadece Ay modülünün kendi ağırlığını dengelemek için kullanıldı ve iniş çok yavaş oldu. Ay’daki çekim kuvveti Dünya’dakinin altıda biri. Ayrıca, üzerindeki tozların altında Ay toprağı çok yoğun ve sıkı. Bu nedenle Ay modülünün görülebilr bir krater oluşturması söz konusu değil. Sonradan görüntülerdeki gölgeler incelendi ve Ay modülünün 10-15 santimetrelik bir oyuk oluşturduğu hesaplandı.

TEORİ 4: MODÜLÜN İZİ NEREDE? 17 tonluk iniş modülü, belirgin bir iz bırakmamasına rağmen, astronotların ayak izi nasıl bu kadar belirgindi?

CEVAP: Öncelikle iniş modülünün ağrlığı Ay’da 3 ton geliyor. Elbette astronotların ağırlığı çok daha düşük ancak astronotların ayakkabılarının yüzeyi, modülün bir metre uzunluğundaki ayaklarına göre çok daha küçük bir alan kaplıyor. Dolayısıyla astronatların toprağa uyguladığı basınç, aracınkinden çok daha fazla oldu.

TEORİ 5: TOZ OLMAMALIYDI
Ay modülünün etrafındaki, iniş motorları tarafından püskürtülen toz olmamalıydı.

CEVAP: Burada görülen tozlar, modülden gelmiyor. Bunlar, birkaç santimetre büyüklüğündeki mikrometeorlardı.

TEORİ 6: EGZOSLARDA ALEV YOK
Ay modülünün inişi sırasında, egzoslardan çıkan ateş görünmüyor.

CEVAP: Ay modülü, itici güç olarak ‘Aerozine 50’ ve ‘dinitrojen tetroksid’ kullandı. Bu maddeler neredeyse transparan egzos gazı açığa çıkarır.

TEORİ 7: NEDEN YILDIZ YOK?
Çekilen fotoğraflarda hiç yıldız bulunmuyor. Ayrıca astronotlar dönüşte yaptıkları basın toplantısında hiç yldız görmediklerini açıkladılar.

CEVAP: Fotoğrafların çekildiği sırada güneş yukarıdaydı. Fotoğraf makineleri, gün ışığına göre pozlamaya ayarlanmıştı. Ayrıca, Güneş ışığının Ay yüzeyinde neden olduğu yansıma nedeniyle en parlak yıldızların bile görülmesi zordu.

TEORİ 8: RADYASYON
Astronotlar, Van Allen Radyasyon Kuşağı ve uzaydaki radyasyondan dolayı hayatta kalamazlardı.

CEVAP: Ay modülü Van Allen kuşağından 30 dakikada geçti. Bu süre içinde ve sonrasında astronotlar, genel olarak modülün aliminyum gövdesi tarafından korundular. Astronotların görev sırasında maruz kaldıkları toplam radyasyon, nükleer enerji santrallerinde çalışan işçilerin maruz kaldığı toplam radyasyondan fazla değildi.
TEORİ 9: RADYASYON FİLMLERİ NEDEN BOZMADI?
Kamera ve fotoğraf makinesindeki filmler radyasyon nedeniyle bozulmuş olmalıydı.

CEVAP:Filmler radyasyondan koruyucu özel kutularda saklandı.

TEORİ 10: FOTOĞRAFLAR ÇOK KALİTELİ
Fotoğrafların görüntüsü beklenmedik ölçüde kaliteli.

CEVAP: NASA’nın elinde Ay görevi sırasında çekilen ve kalitesi yüksek olmayan pek çok fotoğraf da var. NASA, sadece en iy kalitedeki fotoğrafları yayınladı.

TEORİ 11: GÖLGELER UYUŞMUYOR
Bazı fotoğraflarda gölgelerin yeri ve rengi uyuşmuyor.

CEVAP: Ay yüzeyindeki gölgeler, yer şekillerindeki engebe, geniş açılı lenslerin neden olduğu bozulma, Güneş ile Dünya’dan gelen ışıkların yansıması ve Ay tozlarının bileşiminden oluşuyordu. Tüm bu bileşenler, bazı fotoğraflarda gölgelerin farklı izlenim vermelerine neden oldu.

TEORİ 12: KAYALARDAKİ ‘C’ HARFİ
Bazı fotoğraflarda kaya ve toprak üzerinde ‘C’ harfi biçiminde işaretler var. Bu da çevrenin insanlar tarafından oluştulan bir dekor olabileceği anlamına geliyor.

CEVAP: ‘C’ şekli, fotoğrafların basımı sırasında ortaya çıktı ve orijinal filmde bunlar yer almıyor.

TEORİ 13: SAHNE IŞIKLARI
Buzz Aldrin’ın kaya ve taş örnekleri toplarken çekilen fotoğrafın sol üst köşede ışık hüzmeleri görünüyor. Bu da fotoğrafın hazırlanmış bir sahnede çekildiğini ışığın da sahne ışığı olduğunu akıllara getiriyor.

CEVAP:Fotoğrafın çekildiği sırada Güneş’in Ay yüzeyi ya da beyaz astronot giysisinden yaptığı yansıma bu tür ışıklara neden oldu.
Bazı fotoğraflarda yer alan ışıkların hazırlanan 'dekorun' parçası olduğu iddia edildi.

TEORİ 14: MAKİNE NEREDE?
Fotoğraflardan birinde Buzz Aldrin’in kaskından yansıyan Neil Armstrong ve Ay modülünün görüntüsü görünüyor. Ancak görüntüde fotoğraf makinesi yer almıyor.

CEVAP: NASA uzmanları, makinenin astronotun göğsünde olduğunu açıkladı.

TEORİ 15: EŞYALAR NEREDE?
Astronotlar, görev sonunda bayrak ile bazı ekipman ve eşyalarını Ay’da bıraktıklarını açıklamıştı. Şimdiye kadarki, en gelişmiş teleskoplardan elde edilen görüntülerde bile bu ekipmanlar yer almıyor.

CEVAP: Henüz bu küçük eşyaları görüntüleyecek bir teleskop geliştirilmedi.

TEORİ 16: GİYSİLERİN HAVALANDIRMASI NASIL ÇALIŞTI?
Uzay giysilerindeki havalandırma, atmosferin olmadığı ortamda çalışmaz.

CEVAP:Kullanılan havalandırma sistemi sadece vakumla birlikte çalışabilirdi. Su, astronotların sırtında bulunan özel tanktaki küçük deliklerden çabucak uzaya doğru süblimleşitrildi ve bu şekilde astronot giysilerinin havalandırması sağlandı.

TEORİ 17: NEDEN SADECE ABD VE NIXON ZAMANINDA?
Ay’a yapılan altı inişin tamamı, eski ABD başkanı Richard Nixon zamanında, ABD tarafından gerçekleştirildi.

CEVAP: Ay’a ilk kez ABD indikten sonra diğer ülkeler, özellikle de Sovyetler Birliği, Ay’a inen ’ikinci’ ülke olmak adına 'astronomik' yükseklikte maliyetleri göze almadı. Nixon sonrasındaki diğer ABD başkanları da yüksek maliyet nedeniyle Ay görevlerine yanaşmadı. Kaynak: NTV

Devamı...>>

22 Temmuz 2009 Tam Güneş Tutulması

22 Temmuz 2009 - Tam Güneş Tutulması Bilgi için :
http://www.kandilli.boun.edu.tr/astronomy/buay/GT_220709.html
Tutulmayı izlemek için : http://www.eclipse-tv.com/
Devamı...>>

Ay'a Yolculuk 40 Yaşında*

Ay’a gidildi mi gidilmedi mi tartışmalarının sürdüğü bir ortamda NASA Ay’a gidişinin 40. yılını kutluyor. Ay’a ilk insanın ayak basmasından bu yana 40 yıl (20 Temmuz 1969) geçti. Bu 40 yıl içinde çok sayıda araç uzay boşluğuna gönderildi. Araçlardan kimi Ay’a, kimi gezegenlere yollandı. Şu an Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter, Satürn’ün çevresinde dolanarak bu gezegenler ve uyduları hakkında bilgi toplayan, deneyler yapan uzay araçları bize değerli bilgiler yolluyor.

NASA, Ay’a gidişinin 40. yılı etkinlikleri çerçevesinde kendi sitesinde “kaybolduğu” söylenen görüntüleri yayımladı. Sesli ve yüksek çözünürlükle verilen filmde Ay’a giden Apollo 11 aracının fırlatılışı, Ay’a inişi, Neil Armstrong’un Ay yüzeyindeki gezisi ve aracın Dünya’ya geri dönüşü gösteriliyor.

NASA ayrıca simülasyon olarak Ay’a varışı http://wechoosethemoon.org adresinde paylaşıyor. Siteye girdiğinizde kısa bir yüklemenin ardından Ay aracının yolculuğuna ve arada geçen konuşmalara tanık oluyorsunuz. Ayrıca fotoğraf bölümüne ve film kısmına da göz atabiliyorsunuz.

NASA’nın Ay’a Yolculuk filmi

* Bu haber Astronomi Diyarı'yla eş zamanlı yayınlanmıştır.

Devamı...>>

Süper Etkili Parçacık İvmelendiricisi

RCW 86'nın iki farklı teleskop ile alınmış birleşik görüntüsü. Resimdeki mavi renk ESO ile kırmızı ise Chandra ile alınmıştır.

Bu görüntü NASA Chandra X-ışın Gözlemevi ve Güney Avrupa Gözlemevinin Çok Geniş Teleskopu ile sağlandı, süpernova RCW 86 kalıntısının kaba dairesinin bir kısmını göstermektedir.

Bu bir patlayan yıldızın kalıntısıdır ve Çinliler tarafından milattan sonra 185 yılında ilk kez gözlendi. RCW 86, bizden 8200 ışık yılı uzaklıktaki Pergel (Circinus) Takım Yıldızında bulunuyor. Resimdeki mavi renk X-ışını dalga boyunu ve kırmızı renk ise görünür dalga boyunu göstermektedir.

Astronomlar bu kalıntı için yaptıkları çalışmalarla süpernova kalıntıları hakkında yeni detaylı bilgiler edindiler.

Samanyolunun süper etkili parçacık ivmelendiricilerinin bu kalıntılarda rolü olduğunu anladılar ayrıca bu bölgede görülen şok dalgalarının parçacık ivmelenmesinde etkin ve bu süreçte harcanan enerji miktarının Dünya'da gözlenen kozmik ışınların sayısına uymakta olduğunu anladılar.

Kaynak: Chandra Gözlemevi Sitesi


Devamı...>>

Lyman Alfa Damlaları:Galaksilerin Yaşlandığı Kozmik Damlalar


Chandra ile evrenin ilk döneminde yerleşen hidojen gazındaki örnek damlalarda kütlece büyük kara deliklerin büyümeleri sırasında bulundu. Bu karadeliklerde ve patlamalarda yıldızlar oluşmaktadır ve bunlar damlaların ısınmasına ve ışımasına sebep olmaktadır. Bu durum galaksi ve kara deliklerin hızlı büyümelerini durdurmaya başladıkları evreyi yani"yaşlanmalarını" göstermektedir.

NASA Chandra X-ışın Gözlemevinde 29 dev damlanın ayrıntılı incelenmesi sonucu belirlendi.
Bu gizemli damlalara yaydığı ışıktan dolayı "Lyman-alfa damlaları " denmektedir,bunlar yüz binlerce ışık yılı uzaktadır ve evren sadece 2 milyar yıl veya yaklaşık bunun %15 'i kadar yaşından beri görülmektedir.

Damladan gelen ışıma ; Lyman-alfa
optik görüntü (sarı renkli) National Astronomy Observatory, Japon Subaru Teleskop ile
optik görüntü (beyaz), Hubble Uzay Teleskop ile
kızılötesi görüntü (kırmızı), Spitzer Uzay Teleskop ile gözlemlendi.

Nihayet Chandra X-ışın Gözlemevi ile (mavi) olarak galaksi merkezinde büyüyen dev karadelik varlığını ispatlamaktadır. Zaten bu damlaların bu kadar parlaması için galaksi merkezinde yeterince ısı var.
Buna benzer aktivite 4 kara delikte ve süper kütleli karadeliklerde görülmektedir ayrıca bunları galaksi merkezinde 3 parlak süpernova ile karşılaştırmak mümkün ve benzer patlamalara örnek resimler bağlantıdan bakılabilir (a companion illustration)
Damlalar galaksi ve karadeliklerin büyümelerini durdukları ilk veya ikinci evreyi göstermektedir buna"geri besleme" denmektedir.

Devamı...>>

Bir Marduk Masalı

Bilgisayarların her eve girmesi her zaman iyi midir? Evet iyidir. Çünkü bilgiyi bu sayede daha kolay elde edebiliyor, karşılaştırabiliyoruz. Peki okuduğumuz bir bilginin gerçek olup olmamasıyla ne kadar ilgileniyoruz? Bu koca bir soru işareti. Yerli veya bancı haber sitelerinde ara sırada olsa öyle haberler yapılıyor ki insanın inanması zor oluyor. Hele bu haber çok fazla sitede de yer alıyorsa insan o zaman bu bilginin doğru olduğuna inanıyor. Eğer haberle ilgili bir bilgi birikiminiz yoksa çabuk aldanıyorsunuz, yok varsa haberin ilk paragrafını bile okumadan siteyi kapatabiliyorsunuz.

Böyle bir haber son birkaç yıldır gündemde zaman zaman yerini alıyor. Daha önce sitemizde Üç Haber Üç Yanlış başlıklı bir yazı yazarak, haber sitelerimizde yer alan 3 Gökbilim haberinin doğrusunu belirtmiştik.

Şimdiki yazıda da başka bir masalı ele alıyoruz: Marduk veya diğer adıyla Nibiru masalı. Biliyorsunuz ki, çeşitli sitelerde Marduk adlı bir gezegenin 2012 yılının Aralık ayında Dünyaya çarpacağı ve Dünya'daki yaşamın son bulacağına ilişkin haberler yayımlandı. Görmek için internette Marduk yazıp aratmak bile yeterli. Peki bu haberin aslı nedir?

NASA bu haberi sorucevap şeklinde yanıtladı. Gökbilim Dergisi yazarlarından Amatör Gökbilimci Onur Atılgan tarafından Türkçeleştirdi. Aşağıdaki çeviri tamamıyla Onur Atılgan'a aittir. Yazını orijinal metni NASA'ın Astrobiology sayfasında David Morrison tarafından kaleme alınmıştır.

Onur Atılgan'ın çevirisiyle Marduk ya da Nibiru'culara NASA'nın Yanıtı:
1. Dünya’nın sonunun Aralık 2012’de geleceği iddialarının kaynağı nedir?

Hikaye, Sümerler tarafından keşfedildiği varsayılan bir gezegen olan Nibiru’nun Dünya’ya doğru geldiği iddialarıyla başladı. Antik Mezopotamya uygarlığı Sümerler hakkında “kurgu” eserler yazan Zecharia Sitchin, birçok kitabında (örneğin: 1976 tarihli Onikinci Gezegen) Güneş’in etrafındaki turunu her 3600 yılda bir tamamlayan gezegen Nibiru’dan bahseden Sümer belgelerini keşfedip çevirdiğini iddia ediyor. Bu Sümer mitleri, Anunnaki adını verdikleri bir yabancı uygarlıktan Dünya’yı ziyaret eden “antik astronot” hikayelerini de içermiştir. Daha sonra, kendi kendini psişik ilan eden, uzaylılarla iletişim içinde olduğunu iddia eden Nancy Lieder adlı biri, websayfası Zetatalk’da, Zeta Reticuli adlı yıldızın çevresindeki kurgu bir gezegenin sakinlerinin Dünyalıları yaklaşan bir Gezegen X, yada Nibiru’dan gelen tehlikeye karşı uyarmıştır. Bu felaketin başta 2003 Mayıs’ta geleceğini söylediler, fakat bu tarihte hiçbir şey olmayınca tarihi Aralık 2012’ye kaydırdılar. Bu iki hikayenin birleştirilerek Mayalıların uzun kış gündönümünün biteceği tarih olan 2012, yani sözü geçen tahmini kıyamet ile birleştirilmesi ise aslında oldukça yenidir.

2. Sümerler ilk büyük uygarlıktılar, ve birçok tutarlı gökbilim tahminleri yapmışlardı; Uranüs, Neptün ve Pluto’nun varlığını bilmeleri de dahil. Nibiru hakkındaki tahminlerine niye inanmayalım?

Nibiru, Babil astrolojisinde bazen tanrı Marduk’la ilişkilendirilen bir isimdir. Nibiru, Asur Krallığı (M.Ö. 668-627) Assurbanipal kütüphanesinde bulunmuş olan Babil yaratılış şiiri Enuma Elish’te ufak rolü olan karakterlerden biridir. Sümerler ise tarih sahnesine çok daha eskiden girmişlerdi, M.Ö. 23. Yüzyıldan 17. Yüzyıla kadar olan zamanda yaşayıp gittiler. Nibiru’nun bir gezegen olduğu ve Sümerler tarafından bilindiği iddiaları, Antik Mezopotamya’nın yazılı kaynaklarını çalışan ve çeviren birçok bilimadamı (Zecharia Sitchin’in olduğunun aksine) tarafından yalanlanmıştır. Sümerler gerçekten büyük bir uygarlıktılar; tarımın, su yönetiminin, şehir hayatının, ve özellikle yazarlığın gelişimi için önemli katkılarda bulunmuşlardır, fakat gökbilim ile ilgili çok az kayıt bırakmışlardır. Elbette Uranüs, Neptün ve Pluto’nun varlığını bilmiyorlardı. Gezegenlerin Güneş etrafında döndüğünü de bilmiyorlardı, bu bile ilk olarak Sümerlerin yıkılışından iki bin yıl sonra ortaya çıkan Antik Yunan uygarlığında fikir olarak ortaya atılmıştır. Sümerlerin gelişmiş gökbilim bilgisine sahip olduğu, ve hatta Nibiru adlı bir tanrıları olduğu iddiaları Sitchin’in hayalgücünün ürünlerinden ibarettir.

3. Nibiru’nun keşfi ilk olarak 1983’te yapılmış ve hatta bu olay günün önde gelen gazeteleri tarafından haberleştirilmişken nasıl bunu reddedebilirsiniz? O zaman buna Gezegen X, daha sonraları da Xena veya Eris adını vermiştiniz.

IRAS (Nasa’nın Kızılötesi Astronomi Uydusu [Infrared Astronomy Satellite]), gökyüzünü 1983 yılında 10 ay boyunca tarayan bir çalışma yapmıştı ve birçok kızılötesi kaynak keşfetmişti, fakat hiçbiri Nibiru yada Gezegen X ve hatta Güneş Sistemi’nin derinliklerinde kalan bir obje değildi. Bu konuda güzel bir tartışma Caltech kaynaklarında bulunabilir ( spider.ipac.caltech.edu/staff/tchester/iras/no_tenth_planet_yet.html ). Özetle, IRAS 350.000 adet kızılötesi kaynağını katalogladı, ve bunların bir kısmı tanımlanmamıştı (ve bu, tabi ki araştırmayı yapmanın da sebebiydi zaten). Tüm bu gözlemler, daha sonra yerde ve havadaki daha kuvvetli araçlarla yapılan çalışmalarla devam ettirildi. Onuncu gezegen hakkındaki söylentiler 1984’te ortaya çıktı, bunun sebebi; birçok kızılötesi kaynak için “benzersiz” sıfatını kullanan “IRAS mini araştırmasında tanımlanmamış noktasal kaynaklar” adlı bir bilimsel makalenin “Astrophysical Journal Letters”’da, yayınlanmasıydı. Fakat bu “gizemli objelerin” daha sonra uzak galaksiler olduğu ortaya çıktı (bir tanesi hariç, o da “kızılötesi sirrus” idi [infrared cirrus]) ve bu bulgular 1987’de yayınlandı. Hiçbir IRAS kaynağının bir gezegen olduğu ortaya çıkmadı. Tüm bu konuları anlatan güzel bir kaynak Phil Plait’in web sayfasında görülebilir (http://www.badastronomy.com/bad/misc/pl ... .html#iras). Özetle, Nibiru bir mittir, hiçbir temeli yoktur. Bir gökbilimci için, “yakın” olan fakat “görünemeyen” bir gezegen iddialarını sürekli olarak duymak aptalcadır.

4. Belki de Nibiru değil de, Gezegen X yada Eris’ten bahsetmeliyiz. Neden Eris’in yörüngesi saklanıyor?

“Gezegen X”, gerçek bir objeye uygulandığında bir oksimorondan ibarettir. Bu terim, geçen yüzyıldan beri olması mümkün, yada şüpheli olan objeler için kullanılıyordu. Obje bir kere bulundu mu, gerçek bir isim verilir, Pluto ve Eris’te olduğu gibi. Onlar da bulunmadan önce bazen “Gezegen X” olarak tanımlanıyordu. Eğer bir objenin gerçek olmadığı yada bir gezegen olmadığı ortaya çıkarsa, bir daha bunun adını duymazsınız. Eğer gerçekse, bu sefer de Gezegen X denmez.

Eris, gökbilimciler tarafından Güneş Sistemi’nin derinliklerinde bulunan çok sayıdaki cüce gezegenlerden biridir. Bu cisimlerin hepsi, kendisini Dünya’nın yakınlarına asla getirmeyecek olan normal yörüngelere sahiptir. Pluto gibi, Eris de bizim Ay’ımızdan ufaktır. Çok çok uzaktadır ve yörüngesi onu hiçbir zaman bize 6 milyar kilometreden daha yakına getirmeyecektir. Eris ve yörüngesi hakkında hiçbir sır yoktur. Bunu da kolaylıkla Google’dan yada Wikipedia’dan görebilirsiniz.

5. Nibiru’yu izlemek için Güney Kutup Teleskobu’nu kurduğunuzu inkar mı ediyorsunuz? Başka hangi sebeple Güney Kutbu’na bir teleskop kurulur ki?

Güney Kutbu’nda bir teleskop vardır, fakat NASA tarafından kurulmamıştır, ayrıca Nibiru’yu incelemek için de kullanılmamaktadır. “Güney Kutup Teleskobu” Ulusal Bilim Vakfı (National Science Foundation) tarafından desteklenmektedir, ve bir radyo teleskoptur, optik bir özelliği yoktur. Resimler alamaz, fotoğraf çekemez. Bunu Wikipedia’dan da görebilirsiniz. Antarktika, kızılötesi gökbilim araştırmaları yapmak ve kısadalga radyo araştırmaları yapmak için harika bir yerdir, ayrıca gece-gündüz döngüsüne girmeden objelerin kesintisiz olarak izlenebilmesi avantajını da sağlar.

Eklemeliyim ki, bir objenin sadece Güney Kutbu’ndan görülebildiği bir geometri hayal etmek imkansızdır. Tam olarak Dünya’nın güney ucunda kalan bir obje olsaydı bile bunun tüm Güney Yarımküre tarafından da görülmesi gerekirdi.

6. İnternet’te Nibiru hakkında çok sayıda fotoğraf ve video var. Bu bile var olduğunun bir kanıtı değil midir?

İnternet’teki fotoğrafların ve videoların büyük çoğunluğu Güneş yakınlarında görünen bazı görüntülerdir (belli ki Nibiru’nun birkaç yüzyıldır Güneş arkasında saklandığı iddialarını desteklemek için konuluyorlar). Bu resimler, Güneş’i çekerken, lens’teki iç yansımalardan kaynaklanan bir görüntü ile elde edilmektedir, bu olaya da “lens flare” adı verilir. Bu sonucu kolaylıkla kendiniz de görebilirsiniz, bu resimlerde çap boyunca gerçek Güneş resimlerinin tersinin oluştuğu görülebilir, sanki görüntü resmin ortasından yansıtılıyormuş gibi. Bu özellikle videolarda çok belirgindir, kamera hareket ettikçe sahte görüntü (false image?) her zaman gerçek resmin zıttında hareket eder. Buna benzer “lens flare” olayları, geceleri çekilen ve yol kenarında sokak lambası gibi parlak ışık kaynağı bulunurken görüntülenen birçok UFO

V838 adlı yıldızın çevresindeki genişleyen gaz bulutunun resmi.

fotoğrafının da kaynağıdır. İnsanların bu kadar basit bir fotoğraf olayını tanımamalarına şaşırıyorum. Dahası, bu fotoğraflarda nerdeyse Güneş kadar parlak ve büyük olan (ikinci bir Güneş) bir cismin, yine aynı kaynaklarca Nibiru’nun çıplak gözle görülemeyen ve ancak büyük teleskoplarla görüntülenebilecek kadar sönük bir obje olarak beraber kabul edilmesiyle gerçekten eğleniyorum.

Bu konuda çok kullanılan bir teleskop fotoğrafı ( http://www.greatdreams.com/nibiru-possible.jpg ) Güneş Sistemi’nin çok çok uzaklarındaki, genişleyen bir gaz bulutunun iki resmini gösteriyor. Bu resimlerde obje hareket etmiyor ve bunu fotoğraflardaki yıldızın iki resimde de aynı olduğuna bakarak görebilirsiniz. Dikkatli bir okur, bu fotoğrafların V838 adlı yıldızın çevresindeki gaz tabakası olduğunu tanımlayabilir. Wikipedia’nın da bu konuda güzel bir yazısı var ve bu objenin Hubble tarafından çekilmiş güzel bir fotoğrafını yayınlıyor. Bir lise öğrencisi, önce Nibiru olduğu farzedilen kırmızı halkanın resimlerinden etkilenmiş, daha sonra ise Photoshop dersinde bu tip resimlerin sıfırdan nasıl yapılabileceğini çalışmış. Youtube’da 2008 yaz aylarında yayınlanan bir video’da ( http://www.youtube.com/watch?v=qDKtkWIx00A ) bir adam mutfakta duruyor ve NASA’nın bir x-ray teleskobu tarafından çekilen objenin Nibiru olduğunu iddia ediyor. Peki Kanıtı ne? NASA tarafından yayınlanan bir sahte görüntüde (false image) mavi renkler çıktığı için, o halde bu okyanusları olan yakınlardaki bir gezegen olmalı. Bu, insanları korkutmak için yapılmamış olsaydı, gerçekten çok komik dururdu.

7. (5h 53m 27s, -6 10’ 58”) koordinatlarındaki bölgenin Google Sky ve Microsoft Telescope tarafından karartılmış olmasının sebebini de açıklayabilir misiniz? Bu bölgelerin karartılma sebebinin, Nibiru’nun orada olmasına bağlayan çok sayıda fikir var.

Birçok insan “Sloan Digital Survey” tarafından yayınlanan resimlerin gösterildiği Google Sky’da, Orion içindeki bu siyah dikdörtgeni bana soruyor. Bu bölge Nibiru’nun “saklanma noktası” olamaz; çünkü bu bölge, gökyüzünde, Nibiru tartışmalarının başladığı 2007-2008 kışında tüm Dünya’nın gözünün önünde olan bir bölgeydi. Bu, üstelik Nibiru’nun Güneş’in arkasında saklandığı, yada sadece güney yarımküreden görünebildiği iddialarıyla da çelişiyor. Fakat, ben de bu siyah dikdörtgenin ne olduğunu çok merak ettim ve bu nedenle Google’da çalışan kıdemli bir bilimadamı olan arkadaşıma sordum. Bana, kaybolan verinin Sloan araştırma resimlerinin işlenmesinde yapılan bir hata nedeniyle kaybolduğunu ve bu nedenle görünmediğini, fakat bir sonraki güncellemede kesinlikle giderileceğinin garantisini verdi.

8. Eğer devlet Nibiru’yu biliyorsa, bunu toplumda oluşacak bir paniği engellemek için saklamaz mıydı? Devletin görevlerinden biri de halkın sakin kalmasını sağlamak değil mi?

Bir devletin çok sayıda görevi vardır, fakat bunlardan biri halkın sakin kalmasını sağlamak değildir. Tecrübeme göre, devletin bazı kademeleri bunun bazen tam tersini yapıyor, çeşitli terörist tehditlerine karşı sıklıkla yapılan referanslarda yada uzun haftasonu tatillerinde ölümcül trafik kazalarına karşı insanları uyarırken olduğu gibi, (ki bu ölümcüllük, başka zamanlara oranla daha tehlikeli değil). Üstelik siyasi rakiplerini, bazı kötü şeylerle özdeşleştirerek rekabet etmenin de uzun bir tarihi var. (daha yaşlı okurlarımız belki 1960’lardaki seçimde füze açığını hatırlar, daha genç okurlar da kimin ABD’yi teröristlerden güvende tuttuğuna yada tutmadığına dair yapılan tartışmaları hatırlayacaktır). Ayrıca, sosyal bilimciler, toplumsal paniğe dair kavrayışımızın Hollywood ürünü olduğunu vurguluyor ve gerçek dünyada toplumların tehlikeli zamanlarda dayanışma içine girdiğine ve birbirine yardım ettiğine dair çok sayıda bulgu olduğunu işaret ediyorlar. Üstelik, sanırım herkes gizli tutulan kötü şeylerin genelde ters teptiğini ve zamanı geldiğinde sorunları daha da büyüttüğünü düşünecektir. Bu, Nibiru için de geçerli, birşey olsaydı çoktan açıklanmıştı.

Ayrıca, eğer isteselerdi bile, devlet Nibiru’yu gizli tutamazdı. Gerçek olsaydı, bu obje binlerce gökbilimci, amatör gözlemci yada profesyonel tarafından takip edilecekti. Bu gökbilimciler dünyanın heryerine yayılmış durumdalar. Gökbilim topluluğunu tanıyorum ve bu insanlar, bir emir verilse bile bunu gizli tutmayacaktır. Bir gezegeni Güneş Sistemi’nin içlerine doğru yolunda ilerlerken gizli tutamazsınız!

9. Neden Maya takvimi dünyanın 2012’de sona ereceğini söylüyor? Mayaların geçmişte diğer gezegen tahminlerini yaparken oldukça tutarlı olduklarını duymuştum. Nasıl olur da onlardan daha fazla bildiğinizden emin olabiliyorsunuz?

Takvimler, geçen zamanın kaydını tutmak için bulunurlar, geleceği tahmin etmek için değil. Maya gökbilimcileri zekiydi ve çok karmaşık bir takvim üretmişlerdi. Bu antik takvimler tarihçiler için çok ilgi çekicidir, ama günümüzde zamanın kaydını tutmak için kullandığımız olanaklara yada yüksek duyarlılığa sahip günümüz takvimleriyle yarışamazlar. Ana nokta ise; takvimler, antik yada modern olsun farketmez, gezegenimizin geleceğini tahmin edemezler ve 2012 gibi belli bir tarihte olacak şeylere dair uyarılarda bulunamazlar.
Benim masamdaki takvim, bu tarihten çok daha önce, 31 Aralık 2009’da sona eriyor, fakat bunu kıyamet habercisi diye yorumlamıyorum. Bu sadece yeni bir yılın başlangıcı.

10. Kutup kayması teorisi nedir? Dünya’nın kabuğunun birkaç gün içinde çekirdek etrafında 180 derece dönüş yaptığı doğru mu? Bunun, Güneş Sistemi’nin galaktik ekvatordan geçişi ile ilgisi var mı?

Dünya’nın dönüşünün tersine dönmesi imkansızdır. Bu hiçbir zaman olmamıştır ve hiçbir zaman da olmayacaktır. Kıtalarda yavaş hareketler vardır (örneğin Antarktika yüzlerce milyon yıl önce ekvatora yakın bir yerdeydi) fakat bunun kutupların tersine döndüğü iddialarıyla hiçbir ilgisi yoktur. Birçok felaket sitesi, bu ikisini bir araya getirerek insanları kandırmayı amaçlamaktadır. Dünya’nın dönüşü ile Dünya’nın manyetik kutupları arasında bir bağ olduğunu ileri sürüyorlar. Manyetik kutuplar, düzensiz olmak kaydıyla ortalama olarak her 400.000 yılda bir değişir. Bildiğimiz kadarıyla bu tip bir manyetik değişimin de Dünya üzerindeki yaşama hiçbir olumsuz etkisi yoktur. Zaten herhangi bir manyetik değişimin önümüzdeki birkaç bin yıl içinde olması ihtimali de çok çok düşüktür. Fakat bu kaynaklar, sahte raporlar hazırlayarak bu tip bir manyetik değişimin çok yakında geldiğini (2012’de) ve bunun da Dünya’nın dönüş kutuplarını değiştireceğini iddia ediyorlar. Özetle:
1- Dönüş yönü ve manyetik kutup arasında bir ilgi yoktur.
2- Yakın zamanda manyetik kutupların değişeceğini gösteren birşey yoktur, veya bu bir şekilde olsa bile hayat üzerinde herhangi bir olumsuz etki yaratabileceğini tahmin etmenin anlamı yoktur.
3- Felaketle sonuçlanacak olan, dönüş kutuplarındaki ani bir kayma mümkün değildir. Ayrıca, tüm bunların galaktik ekvatorla yada diğer bazı komplo teorileriyle dolu sitelerdeki hizalanma iddialarıyla ilgili saçmalıklarla en ufak bir ilgisi yoktur.

11. Çoğu gezegen 2012’de hizalandığında ve Dünya, Samanyolu’nun merkezine geldiğinde, bunun Dünya üzerinde ne gibi etkileri olacak? Bu bir kutup kaymasına yol açabilir mi, evetse bizi neler bekliyor?

2012’de yada önümüzdeki onyıllar içinde herhangi bir zamanda bir gezegen hizalanması yoktur. Dünya’nın Samanyolu’nun merkezine gelmesi konusuna gelince, bunun ne demek olduğunu bile anlayamıyorum. Eğer “Samanyolu Galaksisi”nden bahsediliyorsa, biz bu spiral galaksinin uzak uçlarından birindeyiz, merkezden 30.000 ışıkyılı uzaktayız. Bu galaksi merkezinin çevresindeki dönüşümüzü yaklaşık 225-250 milyon yılda tamamlıyoruz ve bu esnada her zaman yaklaşık olarak merkeze olan uzaklığımızı koruyoruz. Kutup kaymasına gelince, bunun da ne demek olduğundan emin değilim. Eğer kutuplardaki ani bir değişiklik kastediliyorsa (yani Dünya’nın dönüş yönü), bu zaten mümkün değildir, 10. Soruya verdiğim cevaba bakabilirsiniz. Birçok web sitesi, Dünya’nın ve Güneş’in, Yay (Sagittarius) takımyıldızı üzerinden Samanyolu’nun merkeziyle aynı hizaya geleceğini söylüyor. Bu her sene Aralık ayında zaten olur, şimdiye kadar kötü birşey olmadı, 2012’nin diğer yıllardan farklı olacağına inanmamız için de herhangi bir sebep yok.

12. Güneş ve Dünya, galaksi düzlemiyle aynı hizaya geldiği zaman, karadelikle de aynı hizaya geldiği için, bu karadeliğin güçlü çekim gücü nedeniyle bir etki yaratmaz mı?

Samanyolu galaksimizin merkezinde devasa bir kara delik bulunur ve herhangi bir kütle yığınının da yapacağı gibi, galaksinin geri kalanında bir çekim etkisi uygular. Fakat galaksi merkezi çok çok uzaktır, yaklaşık 30.000 ışıkyılı mesafededir, bu nedenle Güneş Sistemi yada Dünya üzerindeki etkisi göz ardı edilebilirdir. Galaksi düzleminden yada galaksi merkezinden etki yapan özel güçler yoktur. Dünya üzerinde önemli çekimi olanlar sadece Güneş’in ve Ay’ın çekim kuvvetidir. Galaksi düzleminin etkisini düşünecek olursak, bu konum hakkında hiçbir şey özel değildir. Dünya’nın en son galaksi düzlemine geldiği an milyonlarca yıl öncesiydi. Galaksi düzlemini tekrar geçmek üzere olduğumuz iddiaları doğru değildir.

13. Dünya, yakında Samanyolu’ndaki “Karanlık yarık”tan (Dark Rift) geçeceği için korkuyorum. Bunun anlamı ne? Dünya yutulacak mı?

“Karanlık yarık” (dark rift), Galaksi merkezini görmemizi engelleyen, Samanyolu Galaksisi’nin iç kollarındaki geniş ve dağılmış toz bulutları için kullanılan popüler isimlerden biridir. Tüm bu “galaksi hizalaması” korkusu, kulağa delice geliyor. Her aralık ayının sonlarında Dünya’dan bakıldığında, Güneş her zaman aşağı yukarı Galaksi merkeziyle aynı hizada kalıyor, ne olmuş yani? Belli ki, sizi korkutmak isteyen birtakım sahtekarlar, toplum tarafından anlaşılmadığı için hiçbir anlam ifade etmeyen “hizalanma”, “karanlık yarık”, “foton kuşağı” gibi terimleri dikkatle kullanmaya karar vermişler. Malesef internette yada başka bir yerde yalan söylemeyi engelleyen bir ceza yaptırımı yok. Dünya’nın güvenliği söz konusuysa, önemli tehditler, küresel ısınmadan ve biyolojik çeşitliliğin kaybediliyor olmasından, ve bir de belki bir gün büyükçe bir asteroid yada kuyrukluyıldızın gezegene çarpmasından kaynaklanacak, 2012’ye dair ortaya atılan sahte-bilimlerden (pseudo-science) kaynaklı iddialardan değil.

14. Dünya’nın manyetik alanının 2012’de döneceğini duydum, ve bu tam da tarihin kaydedilecek olan en kuvvetli Güneş fırtınalarının başlayacağı döneme denk geliyor. Bu bizi ve uygarlığımızı yok eder mi?

Güneş döngüsünde (yaklaşık 11 yılda bir tekrarlanır) doruğa (solar maximum) yaklaşıldığı zaman, dip noktasına (solar minimum) kıyasla çok daha fazla Güneş püskürmesi ve koronada kütle fışkırmaları (coronal mass ejection) görülür. Bu püskürmeler ve fışkırmalar, Dünya üzerindeki insanlar yada diğer canlı türleri için tehlikeli değildir. Uzaydaki yada Ay yüzeyinde bulunabilecek olan astronotların hayatını tehlikeye sokabilir, -ve bu NASA’nın alışması gereken bir sorun-, fakat sizin yada benim için bir sorun değildir. Güçlü patlamalar radyo yayınlarını engelleyebilir, aurora’da (kuzey ve güney ışıkları) parlak görüntüler meydana getirebilir, ve uzaydaki bazı uyduların elektronik aksamlarına zarar verebilir. Bugün, birçok uydu bu olasılık düşünülerek tasarlanmaktadır, örneğin artık bazı uydular bu tip tehlikeli zamanlarda birkaç saatliğine hassas ekipmanları kapatarak güvenlik moduna geçebilmektedir. En aşırı vakalarda, güneş aktiviteleri belki yerdeki elektrik akışını da bozabilir ve bazı bölgelerde elektrik kesintilerine neden olabilir, fakat bu çok ender görülebilir.
En son Güneş döngüsündeki doruk noktası 2001’de görüldü, bu nedenle başlarda bir sonrakinin 11 yıl sonrası olan 2012’de olacağı tahmin ediliyordu. Fakat, en son görülen dip noktası olağandışıydı, birkaç yılı nerdeyse hiçbir güneş lekesi yada güneş aktivitesi gösteren diğer belirtileri gözlemlemeden geçirdik, bu nedenle de bir sonraki doruk noktasının biraz erteleneceği ve belki 2013 yılına sarkabileceği tahmin ediliyor. Yine de güneş döngüsüne dair detaylar temel olarak tahmin edilemez kalmaktadır.

Dünya’nın manyetik alanının, uzayda, Güneş’ten gelen çoğu materyalin soğurulduğu yada yansıtıldığı manyetosfer adı verilen geniş bir alan yaratarak bizi koruduğu konusunda haklısınız, fakat yakın zamanda manyetik kutupların değişebileceğini beklememize bir sebep bulunmamaktadır. Bu manyetik değişimler yaklaşık olarak 400.000 yılda bir görülür.

15. Fox News’te, 2012’de “Kuvvetli Güneş Fırtınaları ABD’yi aylarca etkisiz hale getirebilir” temalı bir rapor okumak kafamı karıştırdı. Haberde Ulusal Bilimler Akademisi’nin bu tip bir rapor için görevlendirildiği ve hatta parasının ödendiği yazılıyordu. Eğer “2012 olayı” olmayacaksa, neden böylesi bir saçmalık raporlaştırıldı?

NASA, Ulusal Araştırma Konseyi’nin bu Güneş Fiziği (Heliophysics) raporundan memnun olmuştur. Belirttiğiniz gibi, bu rapor, tarihte kaydedilmiş olan en şiddetli güneş fırtınasının (yani 1859’daki gibi) günümüzde de tekrarlanması durumunda “en kötü senaryo” analizini de içeriyor. Problem, böylesi bir bilginin amacı dışında kullanılıyor oluşu. Yakın zamanda, yıl da belirtmek gerekirse 2012’de, büyük bir güneş fırtınası beklememiz için bir sebep yok. Sorunuzda belirttiğiniz “2012 olayı” ifadesi problemi gösteriyor. Ortada bir “2012 Olayı” olacağına dair bir belirti yok. Hatta Güneş döngüsündeki bir sonraki doruk noktasının o yılda olup olmayacağını bile bilmiyoruz. Tüm bu “2012 Felaketi” senaryoları düzmecedir, çoğu Hollywood’un bilimkurgu felaketi filmi olan “2012” için reklamdır. İnsanların, Hollywood film kurgusu ile gerçeklik arasındaki farkı ayırt edebildiklerini umuyorum.

16. Okuldaki tüm arkadaşlarım, meteor çarpması yüzünden 2012’de hepimizin öleceğini söylüyor, bu doğru mu?

Arkadaşların yanılıyor. Dünya her zaman kuyrukluyıldızların ve asteroidlerin çarpmasına maruz kalmıştır fakat büyük darbeler çok ender görülür. En son “büyük darbe”, 65 milyon yıl önce oldu ve bu da muhtemelen dinozorların neslinin tükenmesine yol açan darbeydi. Günümüzde NASA gökbilimcileri “Spaceguard Survey” adı verilen bir araştırma yürütüyorlar ve çalışmanın konusu Dünya’ya yaklaşabilecek olan büyük asteroidleri çarpışmmanın çok öncesinden bulmak. Şimdiye kadar dinozorları yok edebilecek şiddette bir asteroidin çevremizde bulunmadığını çoktan belirlemiş durumdayız. Tüm bu çalışmalar, ve keşifler kamuoyuna açık olarak hergün NASA NEO Program Office web sayfasında ( neo.jpl.nasa.gov ) güncellenecek şekilde duyuruluyor, böylece 2012’de Dünya’ya birşeyin çarpmayacağını kendiniz de görebilirsiniz.

17. Eğer Nibiru düzmeceyse, neden bunu yalanlayan yayınlar yapmıyorsunuz? Tüm bu hikayelerin çevrede dolaşmasına ve insanları korkutmasına niye izin veriyorsunuz? Neden ABD devleti bu konuda birşey yapmıyor!

Eğer NASA ana sayfasına nasa.gov‘a giderseniz, Nibiru-2012 yalanını ortaya çıkaran birçok yazıya ulaşabilirsiniz. Nasa web sayfasında “Nibiru” yada “2012” diye taramayı deneyin. Zaten bu konuda NASA’nın da yapabileceği fazla birşey yok. Bu düzmece konuların hem NASA ile ilgisi yok, hem kullandıkları kaynakların da NASA belgeleriyle bağlantısı yok, bu nedenle doğrudan konuyla ilgili değiliz. Yine de bilimadamları, NASA bünyesinde olsun yada olmasın, bu düzmece haberlerin insanlar üzerindeki korkutucu etkilerini görüyor, insanların daha ciddi sorunlar olan küresel ısınma yada biyolojik çeşitliliğin kaybı konusu yerine bu tip şeylere yönlendirilmesi ve gerçek tehditlere bakmaması büyük bir sorun ve bilimadamları bunu görüyor; ama, ifade özgürlüğünün olduğu bir ülkede yaşıyoruz ve bu ifade özgürlüğü yalan söyleme özgürlüğünü de kapsıyor. Bu konuda hiçbir sansür olmadığı için memnun bile olmamız gerekir. Yine de sağduyulu yaklaşırsanız bu yalanların yalan olduğunu anlayacağınızdan eminim. 2012’ye yaklaştığımız için bu yalanların daha da sırıtacağı ise zaten bariz.

18. Bana Nibiru’nun düzmece olduğunu ispatlayabilir misiniz? 2012’de çok kötü birşey olacağına dair çok sayıda rapor var. Kanıta ihtiyacım var çünkü devlet bizden çok şey saklıyor.

2012 kıyameti konusunun düzmece olduğuna dair kanıt istemeniz mantıksız. Aslında sorularınızı kıyamet günü savunucularına yönelterek onların iddialarını kanıtlamasını istemeniz gerekir, bizden bunların aksini kanıtlamamızı değil. Eğer birisi internette, Cleveland eyaletinde 15 metre uzunluğunda mor fillerin dolaştığını iddia etse, NASA’dan bunun aksini kanıtlamasını beklenir miydi? İspat etme yükümlülüğü, çılgınca iddialarda bulunanlara düşer. Carl Sagan’ın sıkça kullanılan sözünü anımsayın: Olağanüstü iddialar, eğer inanılır bulunması isteniyorsa olağanüstü kanıtlar ister.

Yine de, gökbilimcilerin artık Nibiru’nun olmadığına dair çok çok kuvvetli argümanları olduğunu düşünüyorum. Büyük bir gezegen (yada bir kahverengi cüce), Güneş Sistemi’ne doğru yaklaşıyor olsa yıllar öncesinden tüm gökbilimcilerin dikkatini çekmiş olurdu, hem bu yaklaşan objenin diğer objeler üzerindeki kütle çekim etkileri yıllar öncesinden dolaylı olarak tespit edilirdi, hem de kızılötesinde doğrudan tespiti mümkün olurdu. NASA Kızılötesi Astronomi Uydusu (IRAS), tüm gökyüzünü kapsayan ilk araştırmasını 1983’te yaptı. Eğer Nibiru gerçekten var olsaydı, o ve ondan sonraki araştırmalarda daha o zamandan tespiti yapılırdı. Ayrıca, eğer Güneş Sistemi’nin iç bölgelerine 3600 yılda bir büyük bir kütle giriyor olsaydı, bu iç gezegenlerin yörüngelerinde yıkıcı etkiler görüyor olurduk, fakat görmüyoruz.

Bunu anlamak için benim sözüme ihtiyacınız yok, sağduyunuzu kullanmanız yeterli. Nibiru’yu hiç gördünüz mü? 2008 yılında çok sayıda web sayfası Nibiru’nun 2009 ilkbaharında çıplak gözle görünmeye başlayacağını söylüyordu. Eğer büyük bir gezegen yada bir kahverengi cüce 2012’de gelecek şekilde Güneş Sistemi’nin iç kısımlarına doğru geliyor olsaydı, tüm dünya çapında profesyonel yada amatör yüzbinlerce gökbilimci tarafından takip edilebilir olurdu. Nibiru’yu gözleyen tek bir tane amatör gökbilimci tanıyor musunuz? Sky & Telescope gibi büyük ve popüler gökbilim dergilerinde hiç fotoğraf yada tartışma gördünüz mü? Bir düşünün. Eğer Nibiru var olsaydı kimse saklayamazdı.

19. Peki ya “2012” filminin korkutucu afişleri? Bizden bu kıyamet tehdidini onaylamamız için bu web sayfalarına bakmamızı istiyorlar.

Nibiru ve 2012 kıyametiyle ilgili sahte-bilim iddiaları, devlete olan güvensizlikle birleştirilerek, Columbia Pictures tarafından yapılan ve Kasım 2009’da vizyona girecek olan “2012” adlı film için izleyici kitlesi yaratabilmek için yaygınlaştırılmaya çalışılıyor. Filmin fragmanı, sinemalarda ve kendi web sayfasında gösteriliyor. Fragmanda, Himalayaları aşan bir büyük dalga görünüyor, sonrasında kelimeler beliriyor: “Gezegenimizdeki devletler, 6 milyar insanı dünyanın sonuna nasıl hazırlar?” –uzun bir sessizlik—“Hazırlamazlar” –uzun bir sessizlik—“Gerçeği öğrenin. Google’da 2012’yi araştırın”.

Filmin reklamları, tamamen kurgu eseri olan bir web sayfasını ( http://www.instituteforhumancontinuity.org/ ), dolayısıyla bilimsel gibi gösterilen fakat kurgu olan bir “İnsanlığın Devamı Enstitüsü” nü (The Institute for Human Continuity) de içeriyor. Websayfasına göre, bu enstitü, bilimsel araştırma yapmak ve kamuoyunu felakete hazırlamak amacıyla kurulmuş. Asıl görevi de, insanlığın hayatta kalmasını sağlamak. Web sayfasına göre, enstitü, devletlerin, iş dünyasının ve bilimadamlarının ileri gelenleri tarafından 1978’de kurulmuş. Dediklerine göre 2004 yılında, kurumdaki bilimadamları %94 kesinlikle dünyanın 2012’de yok olacağını onaylamış. Ayrıca site, insanları kimlerin kurtarılacağına dair düzenlenecek bir loto için kayıt olmaları konusunda teşvik ediyor ve hatta bir çalışan, kedisini lotoya ekleyip kabul de ettirmiş. Wikipedia’dan öğrendiğime göre bu tip “sahte” web sayfaları oluşturmak, “virütik pazarlama” (viral marketing) adı verilen yeni bir pazarlama tekniği imiş, bilgisayar virüslerinden esinlenerek bu isim konulmuş.

20. Bu konuda çok sayıda soru geliyor olması da bir kitap yada film için düzenlenen bir kampanyanın parçası olabilir mi, ne kadar çok kişi itiraz ederse, ortada bir komplo olduğuna dair o kadar çok “kanıt” olduğu fikrini verebilmek için?

Bu soruyu ben de kendime her gün soruyorum, çünkü Nibiru ile ilgili (ve çeşitli hizalanmalar ve kutup kaymalarıyla birlikte) gelen maillerin sayısı gitgide artıyor, bu tip soruların sayısı şimdilik haftada 20’yi buldu. Belli ki yaklaşan bir felakete dair insanların korkularını körüklemekte kazanılacak bir para var. Bu tip bir aldatmacanın bir kısmı “2012” adlı bilimkurgu felaket filmi için açıkça yapılıyor (19. Soruya bakın). Bir çok web sayfası, Nibiru hakkında kitaplar, kayıtlar ve hatta “hayatta kalma kitleri” satıyor. Çok üzücü ki, ilgilenilmesi gereken çok sayıda gerçek sorunumuz varken (küresel ısınma yada finansal çöküş gibi) insanlar bu gibi yalanlara yönlendirilebiliyor. Govert Shilling’in yazdığı yeni bir gökbilim kitabının (The Hunt for Planet X) en son bölümünde şu satırlar:

“Nibiru saçmalığının yükselen dalgalarını uzun ve şüpheli bakışlarla izleyen ve bu kozmik peri masalının yalan yanlış olduğunu bilimsel metodlar kullanarak gösteren arkeologlar ve gökbilimcilerin, yani yalanları ortaya çıkaranların yapması gereken çok iş var. Önümüzdeki birkaç yıl işlerini güçlerini bırakıp bunlarla uğraşacaklar. Ve 22 Aralık 2012 geldiğinde, yeni sahtebilim hikayeleri su yüzüne çıkacak ve tüm bu sirk dünyası en baştan başlayacak. Çünkü, Güneş Sistemi’mizdeki objeler kaç tane olursa olsun, her zaman bir tane daha gizemli “Gezegen X”’e ihtiyaç olmaya devam edecek.”


Devamı...>>