Uzayda sıcaklık var mıdır?


Sıcaklık bir cismin atomik yapısı ile ilgilidir.Bir cismin molekülleri çok titreşiyorsa o cisim sıcak, az titreşiyorlarsa soğuktur.Bu nedenle sıcaklığa sahip olabilen tek şey maddedir. Uzay ise %99,99 vakumdur yani boşluktur.Pratikte içinde molekül , atom ve parçacıkların bulunmadığı kabul edilebilir.Dolayısıyla uzayın bir sıcaklığı olamaz.
Uzayın sıcaklığı yoktur ama uzayda bulunan cisimlerin sıcaklıkları vardır. Evrenin ortaya çıkışını açıklamaya çalışan "büyük patlama" teorisi doğru ise rastlanabilecek en yüksek sıcaklık o anda olmalı. Gittikçe soğuyan evrende yıldızların ve onlara yakın gök cisimlerinin, atomik yapılarına göre belli bir sıcaklıkları vardır. Uzayın en az yoğun olduğu yerlerdeki cisimlerin sıcaklıklarının ise, atomik hareketlerin durduğu sıcaklıktan, 3 derece fazla yani eksi 270 derece civarında olduğu tahmin ediliyor.

Avrupa Uzay Ajansı'ndan yapılan açıklamaya göre Hubble Teleskobu uzaydaki şimdiye kadar rastlanan en soğuk bölgenin fotoğrafını çekmiş.5000 ışık yılı uzaklıktaki Centeurus takım yıldızında bulunan bölgedeki sıcaklık mutlak sıfır noktasından 1 derece daha sıcak yani eksi 272 dereceymiş.

Uzaya çıkan astronotların nasıl bir sıcaklıkla karşılaştıkları, üzerlerindeki giysilerin buna nasıl dayandıkları hep merak konusu olmuştur. Astronotların gittikleri en uzak yer Ay'dır. Dünyamız atmosferi dışında ve Ay'daki sıcaklık ise Güneş'in ışığına doğrudan maruz kalınıp kalınmadığına bağlıdır.Buralarda güneş ışığını doğrudan alan yerler suyun kaynama noktasından bile yüksek bir sıcaklığa 120 dereceye kadar ısınırlar.Güneş görmeyen yerlerde ise sıcaklık eksi 156 dereceye kadar düşer. Astronotlar kısa bir sürede 280 derecelik bir ısı farkı ile karşılaşabilirler.Bu nedenle astronotların giysilerinin ve uzay araçlarının izolasyon tasarımları çok önemlidir.

Yeryüzünde üzerimize kat kat giysiler giysek bile vücut ısısını atmosfere oldukça çabuk veririz.Rüzgar bu ısı kaybını daha da hızlandırır.Ay'da ve uzayda yürüyen bir astronot ise içi vakum olan bir termosun içinde gibidir.Dışarıya ısı kaybı çok az olduğundan ve kendi vücudu sürekli ısı ürettiğinden üşümekten çok sıcaklık hisseder.

Devamı...>>

Uzayın bir gizemi daha görüntülendi


Astronomlar bir hayallerini daha gerçekleştirdi. Samanyolu Galaksi’sinin en esrarengiz ve büyüleyici köşelerinden biri olan Kedi Pençesi Nebulası’nın (bulutlusu) en son hali görüntülendi.

Akrep takımyıldızından 5 bin 500 ışık yılı uzaklıkta olan ve görünümüyle bir kedinin pençesini andıran nebula, içerdiği sayısız yıldız ve toz bulutuyla muhteşem bir görüntü sergiliyor.

Nisan ayında Avrupa Güney Gözlemevi’nin VISTA teleskopuyla çekilen görüntü, Kedi Pençesi Nebulası’nın bugüne kadar görülmemiş yüzünü gözler önüne serdi.

Astronomları büyüleyen görüntü, Şili’nin Atakama Çölü’nde konumlanmış olan dünyanın en güçlü kızılötesi görüntüleyicisi VISTA teleskobu tarafından çekildi.

YENİ YILDIZLAR KEŞFEDİLDİ
Görüntüde, nebulanın merkezinde bulunan parlak, genç yıldızların yanı sıra, etrafında milyonlarca yıl önce oluştuğu düşünülen binlerce yıldız ilk defa görüntülendi.

Nebula’nın sahip olduğu toz bulutlarının en yoğun olduğu noktalara kızıl ötesi radyasyon bile nüfuz edemiyor. Bu alanlar, nebulanın merkezinden uzaklaşarak etrafa yayılan karaltılar olarak seçiliyor.

Birkaç yıl daha gökleri keşfedecek olan VISTA teleskobuyla, gök bilimciler uzayın çok daha gizemli noktalarını görüntülemeyi umuyor.

Devamı...>>

Bu “HİGGS BOZONU” NEDEN BU KADAR ÖNEMLİ?

PEKİ, O ZAMAN FERMİLAB NEDEN YARIŞTAN ÇEKİLMİYOR?Fermilab, protonları protonlarla çarpıştıran LHC’nin aksine protonları, bunların antimadde (ters elektrik yükü taşıyan karşılığı) olan antiprotonlarla çarpıştırıyor ve yıllarca sürdürdüğü deneylerde epey veri biriktirmiş bulunuyor. Fermilab fizikçileri, bu veri yığınları içinde Higgs parçacığını ortaya çıkış imzasını çok daha güçlü olan LHC’den daha önce bulabileceklerine inanmaları.
Nedeni, kuramsal hesapların Higgs bozonu kütlesinin 200 GeV (Giga elektronvolt - milyar elektronvolt) düzeyinden daha aşağıda olması gerektiğini göstermesi. Daha büyük kütlede bir Higgs, Standart Model’de öteki parçacıkların doğrulanmış kütleleleriyle tutarlı olamıyor ve işler karışıyor.
Higgs’in öngörülen kütlesi de Tevatron’un üretebildiği enerji düzeyinin içinde kalıyor.


Bu “HİGGS BOZONU” NEDEN BU KADAR ÖNEMLİ?Standart Model’in tutarlılığını sağlamak için. Yanıtlayamadığı bazı sorulara karşın bu model, dört temel doğa kuvvetinden üçünün etkileşimini başarıyla açıklıyor. Bunlar, atom çekirdekleriyle çevrelerinde dolanan elektronları bir arada tutan elektromanyetizma, atom çekirdeklerindeki proton ve nötron adlı parçacıkları oluşturan kuark ve gluonları birbirine çok sıkı biçimde bağlayan şiddetli çekirdek kuvveti (bazı fizikçilerce “güçlü kuvvet” diye de adlandırılıyor) ve Atomların bozunarak kimlik değiştirmelerine neden olan zayıf çekirdek kuvveti. Atomaltı düzeylerde etkileşen bu üç kuvvet, “kuantum mekaniği” denen çok başarılı bir fizik kuramının konusu. (Standart Model şablonu, bu üç kuvvetle karşılaştırılamayacak kadar zayıf olan dördüncü temel doğa kuvvetini, yani kütleçekimini açıklayamıyor. Kütleçekimini açıklayan, Einstein’ın genel görelilik kuramı.)
Fizikçiler, bu kuvvetlerin, evrenin hemen başlangcında ayrıştığını ve Büyük Patlamadan önce tüm doğayı açıklayan tek ve bütünsel bir kuramın farklı görünümleri olduğunu düşünüyorlar. Nitekim bir süre önce bilimciler aslında elektromanyetizma ile zayıf kuvvetin “elektrozayıf” adlı bir kuvvet olarak özdeşleştiğini gösterdiler. LHC’den milyonlarca kat daha büyük enerji düzeylerinde, bu dört kuvvetin bütünleşeceğine inanılıyor.
Doğa kuvvetlerini özdeşleştirmenin önündeki kuramsal engel, bunların güç düzeyleri ve erimleri (menzilleri) arasındaki büyük farklılık. Örneğin, elektromanyetik kuvvetin parçacığı, kütlesiz ve (kütleçekiminin parçacığı olan graviton gibi) sınırsız erime sahip mi olan foton. Oysa, bu kuvvetin özdeşi olduğu gösterilmiş bulunan zayıf kuvvetin erimi, bir atomun çapını aşmıyor. Üstelik bu kuvveti taşıyan W ve Z adlı parçacıkların protondan çok daha büyük kütleleri var. Yine kü-tlesiz ve sınırsız erimli fotonun aksine Şiddetli çekirdek kuvvetini taşıyan gluonolarda kütleye sahip ve sınırları atomun çekirdeğinin çapıyla sınırlı,
Bilimciler bu sorunu (hiyerarşi problemi) diye adlandırıyorlar. İskoçyalı fizikçi Peter Higgs tarafından bu soruna bulunan çözüm, onun adıyla “Higgs bozonu” diye adlandırılan bir parçacık. Bu açıklamaya göre evrenin her noktası, bu parçacıklardan oluşan bir alanla dolu. Higgs bozonu, içinden geçen öteki parçacıkların çevresinde bir sanal parçacıklar bulutu oluşturarak onları bir yapışkan sıvı içinde yol alıyormuşlar gibi yavaşlatıyor ve bu yavaşlamanın (atalet) derecesi, onlara farklı kütleler kazandırıyor. Bu kütle de parçacıkların sahip olduğu özellikleri (örneğin erimleri) belirliyor. Dolayısıyla Higgs parçacığının varlığının kanıtlanması, hiyerarşi problemini ortadan kaldıracak.
HIGGS BOZONUNDAN BAŞKA NE BULUNMASI BEKLENİYOR?Aslında akla ters gelmesine rağmen Higgs, birçok fizikçinin bulmak istediği en son parçacık. Çünkü onlar LHC’de Higgs’in ortaya çıkacağından son derece eminler ve bu parçacıktan başka hiçbirşey bulunmazsa, fizik araştırmalarında yolun sonuna gelinmiş olacağı düşüncesindeler.
Dolayısıyla umutları, LHC’nin Higgs bozonundan daha önemli olarak Standart Model’in kapsam alanı dışındaki parçacıkları da ortaya çıkarması.
Örneğin, son yıllarda fiziğe damgasını vuran çarpıcı bir paradigma, evrende var olduğu hesaplanan toplam maddenin %80’inin, tanımadığımız, varlığını ancak hisstettirdiği kütleçekimi sayesinde algılayabildiğimiz bir “karanlık madde” den oluştuğunun belirlenmesi.
Standart Model’e rakip olan “süpersimetri” adlı bir kuram, başlangıç anlarında evrende bildiğimiz her parçacığın ağır (yani süper) ve ters özellikli bir eş parçacıkla simetrik bir ilişki içinde bulunduğunu söylüyor. Yani bir madde parçacığının (fermiyon) eşi, kendinden daha büyük kütlede (süper) bir kuvvet taşıyıcı parçacık (yani bozon) .
Süpersimetri kuramcıları, bunlardan “en hafif süpersimetrik parçacık” diye adlandırılan birinin, karanlık madde ile aynı özellikleri taşıdığını düşünüyorlar.
KARADELİK OLUŞACAK MI?LHC’nin tamamlanmasından yıllarca önce bazı fizikçiler, yüksek enerjili deneyler sırasında ortaya çıkacak bir karadeliğin hızla büyüyerek Dünya’yı yutacağı biçimde medyada büyük yankı bulan bir iddia ortaya atmışlardı. CERN yetkililerinin buna cevabıysa, bir karadelik oluşsa bile bunun ancak mikroskopik boyutlarda ortaya çıkacağı ve bir saniyenin çok küçük kesirlerinde “Hawking ışıması denen bir süreçle “buharlaşacağı” şeklindeydi. Nitekim CERN fizikçileri, “kozmik ışınlar” denen ve uzayın çok uzaklarından gelen proton gibi yüklü parçacıkların atmosferimizdeki moleküllere çarpmasıyla LHC’nin üretebileceğinin çok üstündeki enerjilerin ortaya çıktığını, ama Dünyamızın hala yerinde durmasının bu gibi korkuların temelsizliğine işaret ettiğini belirtiyorlar.
Yine de tartışma evrenin ilk anlarında varolduğu düşünülen bu mini karadeliklerin LHC’de de ortaya çıkıp çıkmayacağı sorusunu açıkta bırakıyor.
Karadelikler normalde büyük bir kütlenin kendi üzerine çökmesiyle oluşuyor. Ama geçtiğimiz günlerde Kanadalı ve Amerikalı iki fizikçinin yayımladığı simulasyon sonuçları, iki parçacığın çarpışmasıyla bir minikaradeliğin gerçekten oluşabileceğini gösteriyor.
LHC’de bazı deneyler, bu minikaradelikleri aramak için kurgulanıyor. Peki bu karadelikler LHC’de gerçekten gözlenebilecek mi? Science dergisine çalışmayı özetleyen bilimciler, “kesin değil” yanıtını veriyor. Çünkü karadelik oluşumu için gereken Planck enerjisi, çok büyük bir değer. LHC’de ulaşılabilecek 14 trilyon elektronvoltluk maksimum enerjinin bir kentilyon, yani milyar kere milyar katı!
Böyle olunca fizikçiler LHC’de minikaradeliklerin ancak uzayın bildiğimiz üç mekan ve bir de zaman boyutunun dışında ek boyutlara sahip olması halinde ortaya çıkabileceği görüşündeler.
EK BOYUTLARI GÖRECEK MİYİZ?Bazı kuramlara göre bizim duyularımızla algılayamadığımız fazladan boyutlar, uzay-zaman dokusuna örülmüş küçük halkalar içinde saklı.
Standart Model’e rakip bir başka model olan ve tanıdığımız ya da tanımadığımız tüm parçacıkların akıl almaz küçüklükte tek boyutlu iplikçikler, iki boyutlu zarlar ya da üç boyutlu yapıların değişik titreşim modları olduğunu öne süren “süpersicim kuramı” da çok sayıda boyutun (bazı modellerde sayı 22’yi buluyor) varlığına dayanıyor.
Aynı kuramlara göre fazladan boyutlar, Planck enerjisinin değerini büyük ölçüde düşürebilir. Dolayısıyla Dünyamızı yutmayacak ve varlıkları bozundukları parçacıkların dev detektörlerde saptanmasıyla anlaşılabilecek minikaradeliklerin ortaya çıkması, aynı zamanda fazladan boyutların varlığını da kanıtlamış olacak.
Bazı fizikçiler de bu ilave boyutların sanıldığından daha büyük boyutlarda olduğunu ve LHC’deki çarpışmaların üreteceği enerjide ortaya çıkabileceğini savunuyorlar.
Devamı...>>

Yeni fizik yolda!

Yeni fizik yolda!
CERN’deki Büyük Hadron Çarpıştırıcısı’nda varılan enerji düzeyleri, fizik kitaplarının yeni baştan yazılmasına yol açabilir.

Çok sayıda kıyamet teorisine konu olan Büyük Hadron Çarpıştırıcısı yüzyılın en büyük deneyi olarak kabul ediliyor.
Raşit GÜRDİLEK
ntvmsnbc

Avrupa Nükleer Araştırmalar Merkezi CERN’in kontrol odası, 30 Mart 2010 günü içerideki bilimci, mühendis, teknisyen ve medya temsilcilerinin sevinç çığlıklarıyla bir kez daha çınladı. Dünyanın en güçlü parçacık hızlandırıcısı olan Büyük Hadron Çarpıştırıcısı (Large Hadron Collider – LHC), ilk açılışını fiyaskoyla sonuçlandırılan arızanın 6 ay sürede giderilmesinin ve ihtiyatlı ön deneylerin verdiği güvenle, protonları rekor enerji düzeyinde çarpıştırmaya başladı.
İsviçre-Fransa sınırında yerin 100 metre altındaki tünelde proton demetleri, süperiletken mıknatıslarca ters yönlerde (boşlukta saniyede 300.000 km yol alan) ışığın hızının eşiğine (%99,999999’una) kadar hızlandırıldıktan sonra kafa kafaya çarpıştırılmaya başlandı. Bu çarpışmalarda ortaya çıkan enerji düzeylerinde, 13,7 milyar yıl önce evreni ortaya çıkaran Büyük Patlama’dan sonraki ilk anlarda varolduğu düşünülen büyük kütleli parçacıkların kendilerini göstereceği umuluyor. Bu parçacıkların, 50 yıldır evreni oluşturan maddenin en azından bir kısmını başarıyla açıklayan Standart Model adlı kuramın eksik kalan bölümlerini tamamlayacağı umuluyor.
Bu parçacıkların başında, tüm öteki parçacıklara kütlelerini kazandırdığı düşünüldüğü için fizikçilerin şaka yollu “tanrı parçacığı” diye adlandırdıkları “Higgs bozonu” geliyor.


LHC’nin oluşturacağı enerjilerde ayrıca Standart Model’e rakip süpersimetri adlı bir kuramın öngördüğü parçaların da ortaya çıkabileceği umuluyor. Deneyin bir önemli hedefi de Einstein’ın genel görelilik kuramının öngörülerine uygun olarak mikroskopik ölçekte karadeliklerin ortaya çıkıp çıkmayacağını gözlemek.
LHC’nin 10 Eylül 2009’da ilk açılışından dokuz gün sonra, süperiletken mıknatıslar arasındaki elektrik bağlantılarının arızalanmasıyla meydana gelen soğutucu kaybıyla sonuçlanan arıza, CERN yetkililerini hedeflere ulaşmakta çok aceleci davranmama konusunda eğitmiş bulunuyor. LHC, ters yönlerde hareket eden protonların her birini 7 trilyon elektronvolt (7 TeV) düzeyine kadar hızlandırıp 4 Ayrı devasa detektör içinde kafa kafaya gerçekleşen ender çarpışmalarda toplam 14 TeV enerji düzeyi elde etmek üzere tasarlanmış bulunuyor.
Ancak, şimdiye kadarki aksaklıklardan ağzı yanan yetkililer, çarpışma enerjilerini 2011 yılının sonuna kadar maksimum kapasitenin yarısında, yani 7 TeV düzeyiyle sınırlı tutacaklar. Hızlandırıcı, 2012 yılındaysa tümüyle kapatılarak, gerekli görülen teknik iyileştirmeler yapılacak ve 2013’ten itibaren tam kapasiteyle çalışmaya başlayacak.
Zaten, bu büyük makinenin devreye girmesinin ve fizikte vaadettiği yepyeni açılımların yarattığı heyecana rağmen, sonuçların incelenmesi ve açıklanması daha uzun yıllar alacak.
O halde şimdilik yapabileceğimiz LHC’nin detaylarına ve akla getirdiği sorulara daha yakından ve kısa başlıklar altında göz atmak.
SAYILARLA LHC
Proton hızı: Işık hızının %99,9999991’i Her kümedeki proton sayısı: 100 milyara kadar Her saniye biribiri içinden geçen küme sayısı: 4 istasyonda 31 milyon kadarKümelerin birbiri içinden her geçişinde çarpışma sayısı: 20’ye kadarÇarpışma başına veri: Yaklaşık 1,5 megabyte Higgs Parçacığı Sayısı: Her 2.5 saniyede 1 (tavan parlaklık ve Higgs ile ilgili varsayımlar veri kabul edildiğinde)
NASIL ÇALIŞACAK? LHC’de süperiletkenlik kazanmaları için sıvı helyumla -271 santigrat dereceye kadar soğutulmuş 7000 mıknatıs, önce proton demetlerini ışık hızının eşiğine kadar getirip odaklayacak. Bu demetlerin fizik dilinde “parlaklık” (luminosity) denen yoğunluğu, şimdiye kadar erişilebilmiş düzeyin 40 katı.
Protonlar, hızlandırıcı halkasında yaklaşık 3000 küme halinde yol alacaklar. Her biri yaklaşık 100 milyar proton içerecek olan kümeler, çarpışma noktalarına bir iğne boyutlarında ulaşacak: birkaç cm uzunluğunda ve ince bir insan saçı kalınlığında. Halkanın değişik yerlerine kurulu 4 dev detektör içindeki çarpışma noktalarında saniyede 600 çarpışma olacak.
“OLAYLAR” NASIL GÖZLENECEK?LHC’de her biri farklı hedeflere odaklı ATLAS, ALICE, CMS (Compact Muon Selenoid) ve LHCb adlı dört detektör bulunuyor. Birer apartman boyutlarındaki bu detektörler, merkezlerinde iki protonun çarpışmasıyla oluşacak enerji topunda ortaya çıkacak binlerce parçacığı izleyip enerjilerine ve izledikleri yollara göre sınıflandıracak.
VERİLER NASIL TOPLANACAK?En büyük iki detektörün her biri 100 milyon veri kanalına sahip. Bunların sağlayacağı veri saniyede 100.000 CD dolduracak hacimde. Bunların üst üste konulması durumunda boyunun alta ayda Ay’a ulaşacağı uzmanlarca belirtiliyor.
Dolayısıyla incelenmeye değer çarpışmaları alelade olanlardan ayırt edebilmek için çok katmanlı bir veri süzme sistemi kurulmuş durumda. Süzülmüş veriler, analiz edilmek üzere dünyanın her tarafından binlerce fizikçinin kişisel bilgisayarlarından oluşan bir ağa gönderiliyor.
İLGİLİ HABER
Tarihin en büyük deneyi başarılı!Görünmezlik yolunda görünür adımDünya kabuğunda anti-madde bulunduCERN'de kara delik oluşur mu?
LHC NEDEN BU KADAR GÜÇLÜ?Protonlar, tanıdığımız (hadronik) maddenin temel yapıtaşları olan kuark adlı madde parçacıklarıyla (bunlara fermiyon deniyor), bunları bir arada tutan gluon adlı kuvvet taşıyan “bozon” türünden parçacıklardan oluşuyor. Durağan kütlesi (Einstein’ın ünlü E=Mc2 formülüyle açıkladığı madde-enerji eşitliği uyarınca) 1 milyar elektronvolt olan protonları, aslında sabit birkaçı hariç sürekli ortaya çıkıp kaybolan kuark ve gluonlardan oluşmuş bir gökada gibi düşünmek mümkün. Hızlandırıcılarda meydana gelen çarpışmalarda da aslında çarpışan bu kuark ve gluonlar. Dolayısıyla LHC’de meydana gelecek çarpışmaların en şiddetlileri olan tam kafa kafaya çarpışmalarda protonların taşıdığı enerjinin toplamının, (7+7 = 14 TeV) ancak yedide biri, yani 2 TeV serbest kalacak ve ortaya çıkacak parçacıklar bu enerji düzeyinde ortaya çıkacak.
LHC’NİN RAKİBİ KİM?Parçacık fiziği alanında CERN’in Atlantik ötesindeki en büyük rakibi, fizikte büyük buluşlara imza atmış olan Chicago yakınlarında kurulu Fermi Ulusal Hızlandırıcı Laboratuvarı, ya da kısa adıyla “Fermilab”.
Fermilab, kuşkusuz bir Nobel Ödülü getirecek olan Higgs bozonunu bulma yarışını, emekliliğini ertelediği Tevatron adlı emektar hızlandırıcısıyla sürdürüyor.
Şimdiye kadar en güçlü çarpıştırıcı olma onuruna sahip olan Tevatron, protonları 1 trilyon elektronvolt (1 TeV) enerji düzeyine kadar hızlandırabiliyor. Asıl dikkate alınanın protonlar içindeki kuark ve gluonlar arasındaki çarpışmalar olduğundan Tevatron, protonları toplam 2 TeV enerji düzeyinde çarpıştırmasına rağmen, ortaya çıkan parçacıkları teraelektronvolt (trilyon elektronvolt) düzeyde inceleyebilmek için gereken enerjinin beşte birine ulaşabiliyor.
DEVAMI: “HİGGS BOZONU” NEDEN BU KADAR ÖNEMLİ?
Devamı...>>

YÜZYILIN DENEYİ HAKKINDA - LHC-CERN-

Dünyanın en büyük atom altı parçacık çarpıştırıcısı olan Büyük Hadron Çarpıştırıcısında iki proton ışını rekor hıza ulaştırılarak çarpıştırıldı. Bugüne kadarki en büyük enerji açığa çıkarıldı.
İnsanlık tarihinin en büyük bilimsel deneyinin ilk önemli aşaması dün başarıyla geçildi. 27 kilometre uzunluktaki tünelde hızlandırılarak döndürülen proton parçacıkları, bugüne kadarki en yüksek enerjiyle kafa kafaya çarpıştırıldı.

Cenevre’deki Avrupa Nükleer Araştırma Merkezinde (CERN), yerin 100 metre altındaki 27 kilometrelik oval tünelde iki proton huzmesi 3,5 Tera elektron volt (3,5 trilyon elektron volt- TeV) enerjiyle, ışık hızına (saniyede 300 bin kilometre) çok yakın bir hızla çarpıştırıldı.
Çarpışma sırasında ortaya çıkan binlerce kara deliğin doğum ve yokoluş sürecini kaydeden bilimciler, bunların analizi sonucunda evrenin yapıtaşlarına ilişkin çok önemli bilgilere ulaşabilir. Elbette bu kara deliklerin dünyayı yok edeceğine ilişkin bilim dışı söylentiler de ortadan kalkmış oldu. Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi (CERN) uzmanları, parçacık çarpıştırıcısında “büyük patlamayı” bugün gerçekleştirmeye çalışacak.
CERN araştırmacılarının açıklamasına göre, kozmosu oluşturduğu düşünülen “büyük patlama” Fransa-İsviçre sınırında 27 km uzunluğundaki dairevi yeraltı tünelinde yeniden oluşturulmaya çalışılacak.
Yerin 100 metre altındaki tünelde, 3.5 Tev (terraelektronvolt) gücündeki ışık huzmeleri ters istikametlerden gönderilerek toplam 7 Tev enerjiyle çarpıştırılacak.

CERN yetkilisi Steve Myere, “İki huzmeyi çarpıştırmak başlı başına zorlu bir iş. Bu, okyanusun ortasında çarpıştırmak üzere Atlantik’in iki kıyısından birer toplu iğne fırlatmak gibi bir şey aslında…” dedi.
Bilim adamları, “büyük patlama” deneyinde kozmosun doğasını kavramaya yarayacak yeni parçacıklar görmeyi umuyor. Bir mikro saniye sürecek çarpışmada, temel element parçacıkları, atom çekirdeklerini oluşturmak için birleşmeye başlamadan önce meydana gelen “büyük patlama” anındaki koşulların oluşturulması öngörülüyor.
Uzmanlar, çarpışma sırasında, özellikle teorik fizikteki kütle kavramının temelini oluşturan veya kara maddenin neden yapıldığını anlamaya yarayacak Higgs parçacığının (Tanrı parçacığı) kanıtını göreceklerini umuyor.

Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi’nde (CERN) görevli Türk araştırmacı Dr. Bilge Demirköz, elde edilen enerjiyle 18-24 ay arasında veriler elde edeceklerini bildirerek, daha sonra hızlandırıcının bazı parçalarının yenilenerek üst teknolojiye çıkarılacağını belirtti. Demirköz, daha sonra deneye tekrar başlayacaklarını ve şu anki enerjinin de üst seviyelerine çıkacaklarını söyledi.
Devamı...>>

EVREN VE BEYNİMİZİN BENZERLİĞİ


Fizikçiler bir beyin hücresinin yapısının bütün evrenle aynı olduğunu keşfettiler. Aslında söze hiç gerek yok. Sadece fotoğraflara yan yana bakmanız yeterli…Beyin Hücresi; Brandeis Üniversitesi’nde doktora öğrencisi olan Mark Miller, beyindeki belirli türlerdeki nöron hücrelerinin birbirleriyle nasıl bağlantılı olduklarını araştırıyor. Bir farenin beynini zayıf dilimlere boyayarak, bağlantıları görsel olarak belirleyebiliyor. Yukarıdaki imaj; soldaki üç nöron hücresinin (iki kırmızı ve bir sarı) ve onların bağlantılarını göstermektedir. Evren; Astrofizikçilerin uluslararası bir grubu, evrenin nasıl büyüdüğünü ve değişiklik geçirdiğini canlandırmak için geçen yıl bir bilgisayar temsili kullandı. Yukarıdaki temsili imaj; binlerce yıldız, galaksi ve kara madde (ağ) tarafından çevrilen geniş bir galaksi kümesini (açık sarı) ön plana çıkaran şimdiki evrenin enstantene bir resmidir. TIKLAYIN BAKIN FARKLI MI?


Biri sadece mikrometreler genişliğindedir.Diğeri milyarlarca ışık yılı boyuncadır. Biri, bir fare beynindeki nöronları gösterir.

Devamı...>>

YENİ FİZİK, YENİ ÇAĞ


BHÇ(BÜYÜK HADRON ÇARPIŞTIRICISI) nın çalışacağı 10 yıl boyunca 10^17 dolayında proton-proton çarpışması gerçekleşecek. Yaklaşık 10 'ekzotik' olayın gözlenmesi "yeni fizik" keşfi sayılabilir.

Bu 10 ilginç olayın 10^17 sıradan olay arasından seçilmesi gerekiyor. Tipik bir iğnenin hacmi 5 mm^3 ve tipik bir saman yığınının hacmi 50 m^3 olarak alınırsa BHÇ'nda yeni fiziğin aranması bir milyon saman yığınında bir iğnenin aranmasına benzetilebilir.

"BHÇ'nda veri alacak olan deneyler bu işi başarabilecek şekilde tasarlandığından ilginç keşiflerin bizi beklediğine inanıyoruz ve Türk YEF'çileri (Türkiye'den Ankara ve Boğaziçi Üniversitelerinden YEF grupları) olarak bu heyecanlı maceranın içinde yer aldığımız için büyük mutluluk duyuyoruz."


Devamı...>>

ESO-Türkçe Yayında


Yakın zamanda görüşmeleri biten yeni haber ve keşif sitemiz ESO-Türkçe yayına başladı. ESO haberlerini artık Türkçe alabileceğimzi sağlayan ve Gökbilim üzerine yeni ve ciddi bir türkçe siteye daha kavuşmamızı sağlayan ise Çanakkale 18 Mart Üniversitesi'nden Arif Solmaz...
ESO orijinal adı "European Southern Observatory" kelimelerinin baş harflerinden geliyor. Türkçeye birebir çevirirsek "Avrupa Güney Gözlemevi" anlamına geliyor. Buna bakarak bu gözlemevinin Avrupa'nın güneyinde olduğunu sanmayın. ESO, Güney Amerika'da Şili'de bulunuyor. Işık kirliliğinin Avrupa'ya göre çok az olduğu yüksek bir tepeye kurulu olan gözlemevinde başta 8.2 metrelik VLT (Very Large Telescope-Çok Büyük Teleskop) olmak üzere Max Planck ve APEX adlı değişik amaçlı teleskoplarda bulunuyor. Bu teleskoplarla yapılan keşiflerin haber verildiği sitedeki yazılar şimdiye kadar 18 dile çevrilerek veriliyordu. Türkçe'nin eklenmesiyle bu sayı 19'a ulaştı.
ESO mali yönden Avusturya, Belçika, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Almanya, İtalya, Hollanda, Portekiz, İspanya, İsveç, İsviçre ve İngiltere tarafoından desteklenmektedir.
ESO'nun Türkçe ile verilen son haberi ise "Yıldız-Oluşum Bulutsusunun Aydınlık ve Karanlık Yüzü" oldu.

Bağlantılar:
ESO-Türkçe Anasayfa

Devamı...>>